4 Ocak 2024 Perşembe

From 9 to 5 / Japon Romantik Komedi (?) Dizisi

 



From 9 to 5 adı itibari ile bir ofis komedisi çağrıştırıyor, öyle olduğunu düşünüyordum. (Posterini görmemiştim tabi, baksanıza şuna :(  )  Bir de şu an hatırlamıyorum hangi sahneler ama, Pinterest'te bu dizinin bazı sahneleri ve alıntıları çok karşıma çıktı, başlamak istedim. 

Önemli ama blogumu okuyanların şaşırmayacağı bir bilgi: Sadece ilk bölümü izledim.

Siz de neden ilk bölümden sonra izlemeye devam etmeyi düşünmeyebilirsiniz, onu anlatacağım:

(Yine siz bilirsiniz, insanları soğutmak da istemem, çift kişilikli olmak)

Dizi ile ilgili genel bilgiler:

. Dizi sadece 10 bölüm. 

.2015 yapımı. 

.Manga uyarlaması. Yazarı Miki Aihara.


Anahtar kelimeler: çöpçatanlık, keşiş, ofis hayatı, İngilizce öğretmenliği, sıkıcı donuk erkek karakter, çok güzel ve sempati duyulabilecek kadın karakter, 29 yaşında olmak, New York'a gitmek için para biriktirmek, orada yaşamak istemek, potansiyel aşk üçgenleri. 

Sinopsis:

Yirmi sekiz yaşındaki Junko Sakuraba'nın (Satomi Ishihara) en büyük hayali New York'ta yaşamak ve çalışmaktır. Ne yazık ki İngilizce dil okulunda öğretmen olarak çalışmak onu hayallerine hiç yaklaştırmıyor. En büyük hayalini gerçekleştirmekten bu kadar uzak olduğu için hayal kırıklığına uğrayan Junko, yakında yirmi dokuz yaşına girecek olması ve hâlâ hiç erkek arkadaşı olmaması gerçeğiyle daha da hayal kırıklığına uğramaktadır.

Katılması gereken bir cenaze töreni nedeniyle Junko'nun rüyalar veya erkekler hakkında düşünmeye çok az zamanı olur. Ancak tapınakta dua eden yakışıklı bir keşişi fark ettiğinde işler beklenmedik bir hal alır. Bir erkeği bulmak için cenazenin en iyi zaman olmadığının bilincinde olan Junko, onu görmezden gelmeye çalışır ancak kader işleri zorlaştırmaya karar verir. Uzun süre diz çökmekten bacakları uyuşmuş olan Junko'nun ayakta durma girişimi, sunaktaki bir kase külün yanlışlıkla yakışıklı keşişin kafasına düşmesiyle felaketle sonuçlanır. Utanan Junko, kendisini bunun sorun olmadığına, çünkü onu bir daha asla göremeyeceğine inandırmaya çalışır. Ama öyle görünüyor ki kaderin oynayacağı bir oyun daha var.

Ailesi tarafından kandırılarak bir çöpçatanlık seansına katılan Junko, karşı tarafın yakışıklı keşiş Takane Hoshikawa'dan (Tomohisa Yamashita) başkası olmadığını öğrenir. Bu ikinci buluşma ilkinden daha mı iyi geçecek yoksa ikisi de başından beri başarısızlığa mahkum mu?

İLK BÖLÜM YORUMUM 

. Ben bu işi romantik komedi sanmamıştım pek, ilk sahneler de ofiste geçince, ismi dolayısı ile de ofis komedisi sanıyordum. Ama romantik komedi kısmı daha baskın olacak gibi.

.Adam başta sadece çekingen biri olur belki diye umuyor, ve donukluğunu ona yormak istiyordum, ancak odun bir tip. Ve ilk bölümün sonunda kızı kaçırıp bir odaya kilitliyor. Sakiniz............

. Baş kadın karakter acayip güzel bir kadın bence, Ben o kadar güzel bir Japon kadın görmedim diyesim geldi, ama abartmayayım... Hem belki kötü bir şey gibi geliyor kulağa bunu söylemek. Çinli bir kadın oyuncuya benzettim kendisini ama şu an hatırlamıyorum.

 


. Torununun başkasıyla evlenmesini isteyen Japon büyükanne çok kibar ve tatlıydı, epey şaşırdım... Torunun yüzüne para fala fırlatmadı.

. Japonların dizilerinde tuhaf bir şey var, arkadaki piyano müziği bazen fazla dramatik geliyor, bunu hissediyorsam bir sorun var orada. Çok Japon dizisi izlemedim gerçi, ama daha önce de hissetmiştim bunu.

. Kadının 29 yaşında olup, başka bir ülkeye gitmek istemesi ilgimi çeken bir durumdu, hep öyle olmuştur. Baş kadın karakter canla başla çalışıp para biriktirip yurt dışına gitmeye çalışır konsepti başka bazı dizilerde de geçiyordu sanki. Biri, Strongest Deliveryman. (Kore Dizisi) Blogu yorumumda mevcut. Hayır tabi ki, yorum blogumda mevcut.

. Adamıın kızı kendi evine götürüp kilitlemesini asla komik bulamıyorum...

.Kızın ev ortamı ve ailesi biraz Boys Over Flowers'ta Jandi'nin evini hatırlattı.

. Renkler çok sıkıcı ve donuk renksiz geldi bana. Beyaz gri tuhaf bir filtre var sanki, Bir canlılık, yumuşaklık yok hiç renklerde. Başka bir Japon dizisinde daha böyleydi. Sinematografi genel itibari ile Kore dizilerinde daha iyi sanki. (İstisnaları: Rezalet pembe filtre ile çekilen Call It Love, sarı filtreli ve bazı sahneleri İstanbul'da geçen dizi)

. Bazen dizinin ilk bölümünü sevmesem de devam ediyorum, hatta rezalet bile olsa (yooo , o kadar değil de :d) Kadının hatrına devam etsem mi dedim ama etmem ya... Niye birden öyle hissettim ki...

.Kadının oyunculuğu da bence iyiydi.  Bir bunaltan yoran, abartı mimik vs yoktu. Ses tonu da güzeldi.   


Dizi yorumum sonlandı.




Sevgiyle.



22 Mayıs 2023 Pazartesi

Fated to Love You Dizisi, Yüzbin Tane Dizide Oynayan Çift, Biraz Eskiler Part 2

 Şimdi efenim, yakın zamanda adını duysam da hiç izlemediğim bu diziyi izledim (5 bölüm) (üst üste izleyince çok izlemişim gibi oluyor) ama genel konuyu özeti vs biliyorum diyebilirim. 

Dizi 2014 yapımıymış, ama bana 2009 2010lar vibeı verdi çok. Çok eski hissettiriyordu. (2014 2010lar sayılmaz mı diyebilirsiniz ama bana daha yakın hissettiriyor ne yapayım...) (Ki 2015 ve sonrasında bu tip "eski romcomlar" yapılmamaya başlandı. Bence türün son örneklerinden bu dizi. )

Yorumum: 

Bence uzatamayacağım bile ama en boş konuyu bile uzatarak anlatabiliyorum, bakalım, başlıklar atarak gideyim.

Hikayesi nasıldı? (Spoiler azıcık içerebilir ama dizinin temel konusu)

Bildiğiniz klişeler klişesi bir romcom. Tek gecelik ilişki yaşayan (ve o kadar zorlama ki bu da, yanlışlıkla yaşıyorlar bunu da, evet... ) iki kişinin hikayesi. 

Adam en azından çok höthöt salt kadın düşmanı, özür dilemeyi bilmeyen biri değildi. (Nispeten öyle gibiydi gerçi burası biraz karışık, ama bir ara dünya iyisi meleği falandı bu adam) (Kriterlerim de düşüktü en başta, öyle deccaller gördük ki kimi zaman tvlerde) Neyse, sonra dizi drama bağlıyormuş, ayrılıklar, kayıplar, ölüm, tekrar bir araya gelme. Ben hiç sevmem bu tip olayları. Romcom başlayıp drama olarak devam etmiş gibi bence. 

Karakterler

Kadın: Klişe saf, iyi kalpli kendini ezdiren bir tip. Bence eski k-dramalarda ya böyle çok saf salak masum melek tipler, ya da sakar ve agresif tipler var. İkisi de birbirinden beter ama o dönemlerde çok boyutlu karakterler pek yok zaten. Beklentim o yüzden düşük olsa bile katlanamadım, çok renksiz ve sıkıcı bir tipti. Sakar ve agresifi tercih ederdim. Pek güzel de bulamadım, acayip saf ve masum gözüküyor, tam bir casting başarısı, bir ara kanatları çıkacak gibiydi...

Adam: Çok yüksek oynuyor. ÇOK yüksek. Adam aslında hoş bir adam olabilirmiş, ama yok... Hayır. Çok abartarak oynuyor. Komedide de bile olsa, kore dizisi bile olsa sınırı aşmış bence. Kadın yine o açıdan daha iyiydi.

Bu ikisine de yan yana bayılmadım o kadar. Ama sanırım yapımcılar ve hayranlar çok seviyorlar. Toplamda 3 4 yapımda bir arada oynamışlar. Demek ki adam toksik biri değilmiş diye düşündüm, ne bileyim erkekler.. Kadın da kendini rahat hissetmiş ve bir arkadaşlıkları var muhtemelen. Hayranlari için çok iyi  bu;1 değil 2 değil... kaç tane yapımda oynamışlar. Genelde millet çok ister bunu da pek olmaz.

Erkek oyuncu da bilinen bir isim galiba ama ben o kadar tanındığını bilmiyordum, ve hala aslında en top isimler arasında olduğunu sanmıyorum. Bir oyuncu koçu tutsaymış keşke. Çok kötü bir oyunculuktu. Gülüşü falan çok itici. (İzleyen bilir bunu, bir izleseniz...)

Ben bu dizinin ilk bölümüne bakıp kapatmıştım, dedim bir şans daha vereyim, neden? Bu iki oyuncunun şu an yayınlanan güncel bir dizisine başlamıştım: Family the Unbreakable Bond. Sonra bu ikisinin diğer dizilerine bakayım merakı geldi. 2000lerin başı, 2010lar, 2016 dolayları galiba, şimdi 2023, o kadar çok bir araya gelmişler ki, hepsi de ayrı bir dönem. Siz de bir bakarsınız, ben ilk dizilerine oyuncuları hiç tanımadan farkında olmadan bakmışım bir ara. Şaşırdım, kimse izlemezdi o diziyi çünkü,  ahaha evet işsiz gibi 2000-2005 arası Kore dizilerini araştırıp izlemeye çalışıyordum nostaljik vs diye merak duygusundan. (Çoğu çok kötü 2010ları izleyemeyen onları hiiç izleyemez, ve romcom pek yoktu, hep ağlamalı melodrama, kanserler, ölümler falan var)

Neyse, Family Unbreakable Bond daha iyi olur sanıyordum, beklentim yüksekti, ama BERBATT bir iş olmuş. Abartmadım. İzlerseniz anlarsınız. Bilmiyordum adamın abartılı bir oyuncu olduğunu tabi, başımdan aşağı kaynar sular döküldü... Hikayesi de ayrı kötü, ben The Way of HouseHusband gibi bir şey beklemiştim, benim hayaller çöpe gitti tabi. Yalnız bir senaryo o kadar kötü yazılır. Bir konsept o kadar kolay harcanır... Neyse, geri dönelim.

Fated to Love You'nun tek gecelik ilişki ve bebekli bir dizi olması korkunç geldi bana :( sonradan hatırladım onu izlerken. Zoraki evlilik de sevmem zaten. Neyse konusu zaten beni açmayacak bir diziydi, o abartılı oyunculukla iyice soğudum. Önerebileceğim bir dizi değil. Ama saçma bir şeyler izlemek istiyorum, 2010lar dizilerini severim diyen öylesine bakmak isterse bakabilir tabi. 

Başka da ekleyebileceğim bir şey yok, oyuncular ve karakterlerden başka. Senaryosu çok da şey değil malumunuz, şimdilik bu kadar.

20 Mayıs 2023 Cumartesi

Love Letter Film Yorumu (1995), Sakın İzlemeyin ama Lütfen Okuyun ve Sihirli Annem

 Love Letter, 1995

keşke izlemeseydim dediğim 1995 yapımı romantik/dramatik film. yani 1.5 2 hızda izledim temposu düşük. mekanlar fena değil gibi, karlı romantik bir atmosfer falan belki ilginizi çeker. ama hikayesi.... kocaman bir hayır alıyor benden. beklentim daha yüksekti. klasiklerden sayılır mi bilmiyorum ama adını hep duydugum bir filmdi. daha iyisini bekliyordum. izlemek istememe nedenim duygusalli yavaş tempolu film izlememe istegim olabilir ama senaryo berbat bence . spoiler: (bu arada o kadar anlatılacak bir şey yok filmde, bomboş film ama ben uzatarak yaziyorum) cidden bomboş film.




(Sevdiğim tek sahneler bunlardı. Bu arada bu afişte Çince şeyler yazıyor ama film Japonya yapımı)



Özet isteyenler için, genel konu bu : (SPOILER eser miktarda içerebilir ama film konusu yani, neyse ön uyarı)





Fimle ilgili bir şeyleri mi kaçırıyorum diyorum ama sembol falan okurum, hatta zorlama da olsa yorum yaparım, bunu olduramadım. Ve hikayeyi izlemesi keyifli değildi. Neyse, başlayalım:


Önce iyi şeyler, çok az var zaten:

.1. ortaokul yıllarını sevdim. oradaki kız da çok güzeldi bence. (ama inanın değmez, benimki abdurrahman çelebi olayı. gençlik işi severseniz direkt eğlenceli bir romcom açarsınız zaten)



2. kar sahneleri, ve bazen "cozy" bir atmosfer var gibiydi. ama daha çok arabesk sahneleri hatırlıyorum ben ve yine değmez... Kar teması seviyorsanız "Binggoo" adlı diziyi izleyebilirsiniz, blogumda yorumu mevcut. 
 




Şimdi Negatif Yanlar ve Spoilerlar Tabi Ki 

.filmdeki iki kadına farklı isimlerle seslenildiginde şaşırdım... ama ikisinin aynı oyuncu olduğu belliydi yani anlamayanlar nasıl anlamamış anlamadım jdjdj ben iseaynı karakter sandım iki karakteri uzun süre boyu. ısimleri mi yanlış duyuyorum bir şeyler oturmuyor? bu replik ne alaka vs derken ancak daha net açıklanınca anladım. film çok belirsiz hissettirdi uzun süre boyunca. kocaaman bir eksi. sebebi neydi ki?

yahu hikaye neden ikiz gibi olan iki karakter olayını kullanmış bir kere? neyin metaforu bu? ne alaka? evlatlık mi verilmisler? paralel hayat senaryosu falan olsaydı bari. ama hikaye komple saçmalık ve her şeyi uçuk kaçık. bile isteye saçma bir noktadan çıkmışlar .o iki kız ikiz gibi olmasaydi ne fark ederdi? saçları bile aynıydı mesela sanırım, ortaokul zamanı hariç. yönetmenin amacı neydi?



.ve erkek olan ıtsuki'ye çok kızdım... yahu ne alaka birebir aynı görünümdeki bir kızla birlikte olursun? bu aşk değil iğrenç bir şey? 
. erkek ıtsuki'nin hiçbir olayı yok ya, dümdüz durmuş öyle odun gibi. öldüğüne uzulemiyoruz bile. tanısak etsek üzülürdüm  belki. ama bu karakterle zor. :( iğrenç bir şey yaptığı. o yuzden yas sureci de umrumda olamıyor mesela. hiç hazzetmedim cidden, itsuki sana iki çift lafım var!!


                                  (akşamüstü güneşi, severim, o yüzden ekledim)
. bu hikâyede sadece kadın olan ıtsuki'yi bir tik beğendim üzüldüm neyse artık. falsolu degildi en azından.

. sahneler çok yavaş. cok çok yavaş. klasik müzik sahneleri vs hoşuma gitmedi.

. gözlüklü çocuk de ne alaka ya sevemedim ama en enerjik tipleme oydu. liseli gibi durmuyordu tipi yaşlı adam gibiydi. o adamın misyonu neydi mesela? hikayenin bütününe çok anlamlı bir katkısı oldu mu?



. sonunda da kız kitaba baktı çizilmiş resmini gördü aaa ne mutlu! yıllar sonra fark etti bu mu yani? off berbat bir fikir ya. keşke detaylı özetini falan okusaymışım. izlemezdim.


. yaşlı adam animelerde gördüğüm yaşlı adam tiplemesine benziyordu. komik figürler olur ya.
. hiroko çok miymiydi en çok onu sevmedim erkek itsuki'den sonra. ama en en çok erkek ıtsuki kimse
 onunla yarışamaz.
. başka mantıklı bir olayı olmalıydı ya filmin, benim dediğim paralel hayat hikayesi çok daha iyi olurmuş. ben mektupları gecmisten geleceğe vs gidiyor sanmistim. lake house gibi.
.filmde en sevdiğim olay ortaokul yıllarıydı. tatlı ve anlasilir kısımlar oradaydi. erkek olan dümdüz çocuk odun da olsa böyle tatlı sahneler seviyorum özlemişim. o kız ortaokul yıllarında o sac modeliyle çok güzelmiş bence.



. filmin sonunda ortaokuldaki kadın itsuki, hiroko'nun hayal gücü olsa daha mantıklı olurmuş. her şey tuzluk olsa yine her şey daha iyi olurmuş.

. neden kadın karda dağa karşı "nasilsin" diyip durdu. niloya'nin tospik'le diyalogu gibi. öncesi olmadığı için etkilenmedim. hasta kız da ne alaka? onunla mi ilgili? yine bağlamadılar. ben olsam o kütüphaneci kadını onun gelecek versiyonu falan da yapabilirdim.



. lise yıllarını görmediğimiz için kızgınım. lisede neden itsuki hiroko'yu sevmis görmeliydik.
. sacmalar saçması detaylandirilmayan bence düzgünce yazılmayan bir senaryoya sahip bir film.

. o kese kağıdı ile bisiklet sahnesi için izlemeyi düşünüyordum, atmosfer karlar vs vs ama asla değmezmiş. (ve o kese kağıdı sahnesini cidden çok ama çok beğenmiştim ilk gördüğümde) (tamam az biraz abarttım neyse)
     





Okuyunca ne güzel hemencecik okunuyor ya, sadece resimleri ayarlamak saatlerimi aldı neyse olsundu. Aylar önce izlediğim filmi ancak yazabildim, aslında farklı konularda yazmak istiyorum olsundu. Evet.  
Sevgiler. 
 Bu sefer allahtan boş boş oturmadım bilgisayarda, Sihirli Annem izliyordum... Şu an bu çalıyor:
sihirli annem sahneler linke tıklayabilirsiniz. 
.Aşağıdaki bölüm de 103. bölüm, peri masalları ile ilgili. O zamanlar Sihirli Annem yasaklansın diyen sınıf öğretmenleri ve veliler vardı bilmem hatırlar mısınız, senarist ona istinaden mi böyle bir bölüm yazmış merak ettim. Harry Potter ve Şirinler referansları güzeldi: 

Ben bu yıl daha çok Selena ve Acemi Cadı izledim o ayrı... :D Saçma olabilir ama üzerine yazasım bile var cidden ,çok izledim bu yıl çünkü. Neyse. 











4 Mart 2023 Cumartesi

Zaman yolculuğu temalı diziler, Japonya'dan Tayland'a PART1

 Merhaba, bu aralar artık pek sevmediğimi söylesem de zaman yolculuklu dizilere baktım çokça. AMA çok fazla diziye baktım gerçekten. İlk bölümlerine bakıp kapattım ya da sonra dönerim diye sekmelerde açık bıraktım, yüzbinbeşyüz tane sekme açık bilgisayarımda. :( Neyse, ağlamayalım. İzlediğim çoğu dizi zaman ylculuğu üzerineydi, özellikle araştırdım şimdilik kısaca geçeceğim belki güncellerim. Ve bugün Someday or One Day'in filmini izledim, onu mu yazsaydım önce ya... Onu da buraya eklerim yakında. 


İlk olarak: 

 The Promise of Migratory Birds, 2016, Çin (Bu sadece zaman konseptli bir dizi, zaman yolculuğu yok)

Önce bu aklıma geldi, 2 bölüm izledim... (Aynı anda 5 10 dizi izledim şaşırtıcı değil...) Enemies to lovers konsepti var. 

Kadın evlenmek üzereyken adam kadının günlüğünü buluyor,  ve biz birden ilk tanıştıkları zamanı izliyoruz. (Hala zaman yolculuğu olmadı ben mi yanlış anladım konuyu :d) (Burada yanlış anlamışım ve fark ediyorum...) (Bkz:alt paragraf)

Edit: Ağlamıyorum... Çok üzgünüm ama detaylıca sinopsisi okudum da bunda zaman yolculuğu yok arkadaşlar. sadece karakterlerin 15 yılını izliyorsunuz, çok özür dilerim, söz veriyorum diğerleri zaman yolculuğu olacak.

Tam bir sürekli didişen ikili var başrolde. Başta kızı biraz daha yorucu bulmuştum, ama aslında genel olarak haklı, ve çocuğa çok sinir oldum...  Biraz da zorlama geliyor kavgaları ama liseliler işte.. Yine de çok da shipleyemiyorum böyle olunca. 

Fun fact: Ben aslında "enemies to lovers" konseptini zerre sevmem. Asla sevmem. Birisinden nefret ederseniz sevemezsiniz o kişiyi bence ama çizgiyi aşmadıkları sürece ve yaşları da zaten küçük diye burada çok takılmıyorum, hatta bir tık ilgimi çekmeye başladı bu tür. İzlediğim bir anime (orada da liseliler var) yine bu konseptte, ondan da bahsedeceğim bir ara,  adını hatırlayınca yazarım. (Hayır, Kaguya Sama değil) (Çok eski ve daha çok komedi odaklı bir dizi)

Neyse, erkek karakteri sevmeyeceğim gibi duruyor, kız çok güzel. Sığ yorumum bu kadar. Bir de üçüncü bölümde bir aşk üçgeni gelecek galiba, (üvey kardeş ), beklediğim gibi ilerlemeyecek gibi ama diziye bayılmasam da izleyebilirim gibi geldi bakalım. (iki bölüm daha izleyip kapatırım kesin)

Ve son olarak kitap uyarlaması bir dizi bu. :Fifteen Years to Wait for Migratory Birds (Çin çok fazla kitap uyarlaması yapıyor, gençlik kitapları çok yoğun oralarda bence ama çoğunun çevirisi yok galiba)

Ekleme: Sinopsisi okudum biraz tahmin etmiştim gelecek sahnelerinden ama tam bir melodrama çıktı. Bence izlemeyin. Kız epey seviyor çocuğu ama çocuk 7 yıl bir türlü anlamıyor, başkalarıyla beraber oluyor falan... Aynı One Day kitabına benziyor. Ay imdat, en sevmediğim konsept. Okurken sinir oldum. 

Ne uzattım bu arada ya... Neyse :(

ZAMAN YOLCULUĞU KONSEPTLİ DİZİLER

1) Bu cidden zaman yolculuğu: Back to 1989, Tayvan

2016 yılındaki genç bir adam, 1989 yılına (annesinin gençlik zamanına ) gidiyor ve babasını arıyor. Fikir harika, ama işleniş falan... Dizi romcom edasıyla işleniyor arkadaşlar, ciddi mantıklı bir zaman yolculuğu senaryosu beklemeyin. Senarist esas konuyu unutmuş gibi. Sadece bir adamla bir kadının romantik komedi edasındaki aşkını izliyoruz. Ama ilk diziden daha güzel yine de bu dizi bence. 

Adam çok rahat adapte oldu yaşamına. Geri dönmek istememesi için bir sebebi var ama sanırsınız yüzyıllardır 1989 yılında yaşıyor, öyle bir rahatlık, evet... Bir kol saati ile alakalı bu yolculuk işi, bir profesörü falan arıyor, bulacak (saatin sahibiydi o profesör büyükbabası galiba) ama sürekli uğraşmıyor bunun için? Bir kere gitti ofisine sadece adamı bulmak için, randevu bulamayınca geri döndü. Bahsi bile geçmedi bir daha da. Yahu bir git sor, adam belki ofisindedir, her gün ara... Mektup yaz :/ Valla çok saçmaydı. Zaman yolculuğu teması az olan dümdüz romcom istiyorsanız aradığınız kan bu arkadaşlar.

Arkadaş grubu var 5 6 kişiler, onlar tatlı. Baş karakterin annesinin gençliğinin permalı saçları kahkülleri falan tam bir 80-90lar cidden. En çok o nostaljik hissettirdi bana. Neyse arkadaş guruplarını severim, o güzeldi. Ama bir benimseyemedim de çok, Reply 1988 seviyesi değildi. Baş kadın karaktere, Che Yen Yen'e aşık çocuk tatlıydı. Komedi baskın. Che Yen Yen'in kıyafetlerini çok sevdim. Aile de gerçek olamayacak kadar iyi niyetli ama tatlı. 

Aile arkadaşlık temalı dizileri özledim, Kore'de daha çok yetişkinler gençler ön planda oluyor. Hem gençler, hem aileler olsun olayını Reply serisi dışında pek görmüyoruz bence. Ya da 100 bölümlük aile dizilerini izlemeniz lazım bunun için, neyse. :(

Bir de iş yeri sıkıcıydı ya.  İş yeri yerine üniversiteli gençlik görmek isterdim. Daha çok seksenler esintisi görmek isterdim, gerçi kıyafetler falan uygun daha ne olsun ama... Mekanlar, detaylar mı yetmedi nedir... Daha çok tv programı detayı vs bir şeyler olabilirdi.

2)Juunen Saki Mo Kimi Ni Koishite, 2010, Japonya, 6 Bölüm

Bir adam 10 yıl öncesine gidip, gelecekteki eşine "İleride evleneceğin adam benim ve lütfen benimle evlenme" diyor. Aslında daha çok gizliden gizliye engellemeye çalışıyor. 

Yani... çok bayılmadım fikre ama ilginç de olabilir gibi gelmişti. Biraz çekimleri eski bir diziydi. Romantizmi de çok bayık geldi. Kadın çok güzel bir kadındı, adamın da ayrı bir havası var ama en fazla çirkin karizmatik olur, yakıştıramadım galiba. Ya da mühendis ve düz adam rolleri beni sıkıyor. Bir bilmiyorum, diğer saydığım diziler daha renkliydi, bunaldım biraz. (Sadece ilk bölümü izledi...) 

Ama siz bilirsiniz, 6 bölüm. Bu da zaman yolculuğu kesin bilgi. Adam mühendis falan zaten profesörü icat ediyor bunu da. 

3) 15.55, Never Too Late, Tayland

5 kişi  55 yaşlarından birden 15 yaşlarına geri dönüyor, ve kendilerini bir lisede buluyorlar. Sonra durumu fark edip (biraz saçma şekilde fark ediyorlar, neyse) bir araya gelip, sen de mi 40 yıl gençleştin vs diye konuşup, bir masaya oturup neler olduğunu çözmeye çalışıyorlar. Hepsi kendi hikayesini anlatıyor. Biri öğretmen, biri ünlü bir şarkıcı, biri boksçu sanırım, neyse böyle... Konu ilgimi çekmişti ama çabuk sıkıldım. Gençlik hallerini daha çok görmek istedim galiba. Sadece ilk bölüme biraz baktım. siz yine bir araştırın isterseniz. Bu dizinin varlığını bilen yoktur muhtemelen, neyse isterseniz bir şans verirsiniz, denk gelme ihtimaliniz zor bir dizi. Gerçi netflix işi miydi yoksa? Öyleyse de zor bence. Neyse. Biraz çabuk bıraktım bunu da. 



2 Şubat 2023 Perşembe

ZORBALIK ODAKLI ÇİN FİLMLERİ, BETTER DAYS ve CRY ME A SAD RIVER

 Merhaba. Yakın zamanda Better Days'i izledim. 


                                                     (Better Days'deki baş karakter)

Konusunu pek bilmeden izlemeye başlamıştım, çok fazla karşıma çıkıyordu. Oscar adayı bir filmmiş ve çeşitli festivallerden epey de ödül demiş. Ancak bu film bence Oscar adayı olmak için yeterli bir film değildi, bu filmle katılmalarına şaşırdım açıkçası. Sosyal medyada "ayyy mutlaka izleyin" tarzı yorumlar görürseniz abartı olduğunu bilin ve beklentiyi düşürün. Hem bu filmden hem de daha sonra Cry Me Sad River'dan bahsedeceğim. O da kitap uyarlaması zorbalık konseptli bir film. 


Better Days


Cry me A Sad River

 (Bu  filmin posterleri hiç güzel değildi, zar zor bir fan made yapım bile olabilir, bir şey buldum.)

 

Not: Aylar sonra gelen edit: Ergenler ya da işte ship yapmayı seven romantik kesim ayrı bir seviyor Better Days'i gibi. Ben Oscar adayı olduğunu bilmiyordum, şok geçirdim öğrenince. Bu yazıya epey önce başlamışım bu arada ya, sıcağı sıcağına yazamadığım için detaylandıramayacağım çok. Ziyan olmasın diye mı yoksa o zamanlar konuşasım vardı onun hatrına mı yazıyorum.... 

Neyse, SPOILER içerir:


BETTER DAYS: 


                                       Evet posterler güzel...

Uzun uzun yazasım cidden yok maalesef ki, aklımda kalmadı çok. Ama ne çok etkilendim ne bir şey. Adam kızı koruyordu kız zorbalığa uğruyor diye ama kahramanlık olayları sevilse de... Bilmiyorum. Aslında üzülmüştüm birisinin koruyuculuğuna ihtiyaç duyuyorsunuz, biraz ikisi de yaralı olduğu için vicdan sızlatabilir, kalp ağrıtabilir ama... Romantik anlamda değil de böyle bir üzülmüş olabilirim.


         Fotoğraflara bakınca ve filmi tekrar anımsayınca bu film daha gergin gibi ya daha zor geldi bana.
Bazı fotoğrafları ekleyemedim bile. İsterseniz bir şans verin tabi.


 Ay neyse ayrı başlık açmasam olurmuş. Sonunda da mesaj olsun diye kadın öğretmen olmuş vs vs, çok kamu spotu geldi bana. İtiraf etmeseler daha iyiydi. Sanki bile isteye yaptılar. Yine haksızlığa uğradılar bence. Filmin bütününü öyle pek beğenmedim ben Oscarlık değildi gerçi ben Oscar filmlerini de sevmem pek... Neyse diğer film hakkında daha çok konuşabilirim. 

Ve bu film epey yaralayıcı bence bahsedeceğim ikinci filme göre izlemesi daha zor. Fotoğraflar bile kötü hissettirdi. Ki hepsini eklemedim. Yine de isterseniz şans verin. Ben ikinci filmi daha çok beğendim dedim de bariz bir farkları yok. Var ama yok, sizi engellemeyeyim yani. 






CRY ME A SAD RIVER 







Bu da aslında kamu spotu gibi bir amaçla hükümet tarafından fonlanarak çekilmiş galiba farkındalık kazandırmak için ve kitap uyarlamasıydı. AMA, bence hikayenin işlenişi pek de kamu spotu gibi değildi. Direkt "Alın size ders!" konsepti değil. Sonunda da mutlu son yok, iyileşme rehabilitasyon falan da Better Days'deki gibi yoktu.  Sadece hüzünlü ve muhtemel bir sonu izledik. Ben bu filmi ilk filme kıyasla daha bir beğenerek izlemiştim. 

Kızın yakın erkek arkadaşı ile olan ilişkisi ilgimi çekmişti ama etkisiz eleman oldu sonra. Ya aslında tekrar düşününce iki kişinin de zorbalığa uğraması falan ilk filmin konsepti daha bir yaralayıcı ilgi çekici gibi... Neyse, Cry Me a Sad River'da ona yardım eden çocuğu sevdim, oyuncusu kaynaklı olabilir, ve neşeli tipleri de severim. Ama kızı sorgular gibi olduğu kısımlar vardı sanki, cidden cinsel ilşkiye girdin mi tarzında, hiç sormamalıydı gibi geliyor. Sonra o neşeli çocuğun ikizi yanlış anlaşılmayla ölüyor, dram dram dram... Filmin sonu için: Kız o kadar uğraşmıştı her şey için ya kendini atmayabilirdi sanki. Keşke devam etseydı.  Bir de gerçi kızı mı suçladılar saçma şekilde, iyice üst üste geldi. 



Çocukla ikisini epey yakıştırmış olabilirim...


Kızı canlandıran oyuncunun  ses tonunu hoş bulmuş ve yüzünü de epey beğenmiştim 

Ya bu film de çok matah değilmiş, ama daha az sıkılmıştım ben bu filmden. Bir de ergen shipper yanım ortaya çıkmıştı. Çocuğun renkli topların arasında kıza baktığı sahne vs vardı çok anlamlı sahneler olmasa da beğenmiştim o sahneyi. O aklımda kalmış. Üzüntülü falan olsa da acayip de etkilenmemiştim bunaltmadı beni. Sizi etkiyebilir tabi de, ben çerezlik film gözüyle baktım. Zorbalık gibi ciddi konular olsa da gençler gençlik işi gibi hissettim galiba. Festival filmleri kadar yormadı. Rahat izlediğim ve çok sıkılmadığım için de benim için iyi. 


Kızın elindeki buket ile olan sahnesini hatırlıyorum, ona bir üzülmüştüm sanki. Bir de o sözde yakın erkek arkadaş iticiler iticisiydi.

Önemli not: yine de belki tetiklenebilirsiniz, ben çok etkilenmedim sadece. Biraz karanlık yanları da var filmin hatta karanlık bir film. Beni çok yıpratmadı sadece. Bir de izleyeli de epey oldu. İlk film daha tetikleyici geldi biraz. Daha da karanlık ama aynı gibiler de. Neyse siz karar verirsiniz.


                                        "People see bad things and run away from them" 

Anladığım kadarıyla Çin zorbalık gibi bir sorunun olduğunu kabul ediyor. Ne mutlu. Bizde hala "Ay ne zorbalığı canım, onlar sadece Kore dizilerinde oluyor." diyenler var çünkü. Şu hayatta en nefret ettiğim kişiler zorba insanlar olabilir ya. Kimi yetişkinlik hayatında da devam ediyor buna bence: öğrenci işlerindeki müdür kadın, bir memur, bir görevli başka biri de olabiliyor. 

 Zorbalar da pişman olsalar bile karşıma çıkmasınlar istiyorum

Benim de hiç iyi hatırlamadığım karşıma sakın çıkmasınlar dediğim insanlar var. İnsanlar korkunç olabiliyor. Kore dizilerindeki gibi tepsi devirme olmasa da ülkemizde de gayet var zorbalık. Canım ülkem edebiyatı yapmayalım lütfen. Yazdıklarımı okuyan varsa liseliler ya da başka bir yaş grubu da olabilir, sabır diliyorum ve kesinlikle şikayet edin bence. Ama söylemiyorsanız ya da yapamıyorsanız da çok iyi anlıyorum. Yine insanlardan soğuduk evet. Her zaman bana da yazabilirsiniz.

Neyse uzun zaman sonra açılışı kafamdaki eskiyen bir konu ile yaptım, olsundu...

Sevgiler... 

Aşağıdaki alıntılar Better Days filminden:



"... fakat; size öğretmedikleri şey ise nasıl yetişkin olacağınızdı." 

Gerçekten nasıl yetişkin olacağız? :(




            "Annem yaşlanmanın avantajının bir şeyleri unutmaya başlamak olduğunu söylerdi."

Çeviriler kötü olabilir üzgünüm... 
Sevgiler. 
Uzun zaman sonra yazdım cidden bir yıl olmuş muydu? Merhaba tekrardan kimse okumasa da. 

8 Kasım 2021 Pazartesi

Yarım bıraktığım sevemediğim diziler, Tomorrow With You ve diğerleri

 Merhaba, 

O kadar iş varken varken buradayım evet, bir de ellerim zihnime yetişemez ve hep yanlış yazarım. :') Şimdi de yanımda kitaplar var zorlukla yer bulup oturdum koltuğa. :D Ve ne kadar yavaş yazdığımı fark ediyorum. Birden ilham geldi.

Nispeten uzun süre sonra blog yazılarına baktım, nabrut fıdıllıoğlu'na bakıyordum, o da yarım bıraktığı dizilerden bahsetmiş. Ve uzun süredir benim de aklımdaydı, bilen bilir ben resmen dizi bitirmem, bitiremem. Blogun adını ben ve bitmeyen dizilerim bile yapabilirdim... Neyse oradan aldığım bir hevesle yazıyorum. Kısa kısa yazmaya çalışacağım bazı dizileri. 

Kore dizilerinin uzun olması hakkında:

Genel olarak sadece birinci bölümleri değil, ki orada bile hemen bırakmak isteyebilirsiniz dünyanın en normal olayı, beşinci bölüme kadar bir şekilde gelip bırakıyorum. Yeni bir diziye başlama motivasyonu da bulmak zor oluyor örneğin, neyse diyip diğer bölümlere de bakıyorum ama olmuyor genelde. :( Harici, biraz daha ilerleyip bazı sebeplerden gerekli gereksiz bıraktığım bazı başka diziler de oldu.Bu arada diziler bize gayet güzel ve ilgi çekici bir "ilk bölüm" sunmak zorundalar, ben neden ve nasıl devam edeyim yoksa? 16 bölüm izletmek istiyorsan bir zahmet güzel bir first episode hazırlayın. İlk bölümü beğenmeyen insanlar ikinci bölüme dahi bakmak zorunda değil, herkes o kadar sabırlı olacak diye bir şey de yok. Bu arada kore dizileri gayet uzun, lütfen 10 bölüm 40 dakikaya düşsün kampanyası yapalım.

Giriş sonu

Neyse, burada gerçekten beğenemediğim dizileri anlatacağım:

1. Tomorrow With You 



Zaman yolculuklarını eskiden severdim, artık pek değil. Bir iki yıl önce ilk bölümü izleyip yarım bırakmıştım, bir şans daha vermek istedim... Ancak maalesef olmadı. 



Hikaye pek sürükleyici değildi, keşke daha çok detay verebilsem ama hani o zaman yolculuğu içeren dramalarda bir kavuşamama hikayesi olur, o vardı ama bana geçmedi hiç. İkilinin aşk hikayesi hiç çekici değildi. Kadın ile adam resmen aniden kendilerini evli buldular. Hani öyle durumlarına üzülmedim, içselleştiremedim. İkilinin sahneleri de azdı bence, pek güçlü bir romans yok dizide. Baş karakterleri bile pek sevemedim, kadın silik geldi adam da öyleydi galiba, bir hoşlanmadım. Yakınlaşma sahneleri de azdı, uzak geldiler çok bana. Resmi, soluk. Hikayenin gelişimi de kötüydü, devamı da pek ilgi çekeceğe benzemiyordu zaten. Epey bir spoiler aldım, ikilinin sahnelerine vs baktım youtubetan. 



 Tek bir sahne biraz duygu yaratacak gibiydi benim için ilk beş bölüm içinde: Gelecekteki adam yanlışlıkla kendisiyle karşılaşacaktı sanırım ya da bazı başka şeyler iyüzünden bir şekilde orada yok olma tehlikesi yaşıyordu, bir metroya yetişmeye çalışıyordu vs. O gerilimi sevmiştim, ama pek ilgi çekici biçimde devam etmedi dizi. 

Bu zaman yolculuğu meselesi de çok ilgi çekici, zekice yazılmamıştı bence, oradan doğabilecek gerilim potansiyeli de güzel ya da yeterli değildi. 



Bir dizi izleme sitesindeki yorumlara bakmıştım, pek sevilememiş sanırım dizi. Benim denk geldiklerim öyleydi en azından, bir şekilde alışkanlıktan belki oyuncuları sevdiklerinden vs devam etmiş insanlar. Keşke hemen yazsaydım, eminim hikaye ile ilgili daha detaylı bir yazı yazardım şu zaman yoluluğu meselesine değinerek. Yazmak da istiyordum olmadı artık. :')


                                      gifler sevimli gözüküyor ama izlerken sevemedim ben :D

Bu arada Shin Min Ah çok tatlı bir kadın ama Gumiho'daki gibi çatlak da değil belki :D ama daha eğlenceli canlı rollerde görmek istiyorum onu. Sönük roller hiç yakışmıyor, bunu HometownChaCha'da da hissettim. 



2. Sweeden Laundry






Bu diziyi pek duyan yoktur herhalde, ben bir şekilde duymuştum, ekran görüntüsü vs. almışım. Yani pek beklentim yoktu belki ama hiç beğenmedim. Daha bir sitcom sanırım diye başlamıştım. Çok çok amatör bir dizi, çekim teknikleri, yapay mekanları vs. Platoda çekiliyor gibi, oyunculuklar da çok yapaydı. Yan karakterler, her şey. Baş kadın karakter, ailenin ortanca çocuğu ve pek sevilmiyor, bir kuru temizlemecide çalışıyor. İşin içine fantastik bir şeyler giriyor, ve insanların birkaç dakika içindeki geçmişini görüyordu sanırım. Ben böyle eğlencelik işleri severim ama çok amatördü. Başrol kadın GOT7'ın bir tane yine tanıtım amaçlı çekilen dizisinde oynayan başrol kadın. 

3. Cursed Love, Japon Dizisi 



Buna yakın zamanda başlamıştım. Japon dizilerindeki oyunculuklar bir tuhaf geliyordu bana çok izlemesem de. Burada biraz öyle gibiydi. Dizideki erkek karakter aniden kızın kolunu çekiyor vs eski dizilerdeki biraz "maskülen" erkek karakterleri anımsattı. Dizideki olayların gelişimi çok tuhaftı, her şey çok hızlıydı zaten 8 bölümlük dizi ama tuhaf geliyordu. Bir intikam hikayesi var, ama baş kadın karakter minnoş bir şey tabi, konu sanki aşk hikayesi gibi gidiyor. Çocukluktan tanışan kişiler yıllar soanra bir araya geliyorlar. Sürekli tatlı vs yapıyorlar bu biraz ilgimi çekmişti, bu iki insan ilk bölümde de tatlılarını yarıştırıyorlar. Geleneksel tatlılar, takdim faslı ve bazı lirik anlatımlar biraz ilgi çekebilir. Bunun haricinde tam salt kötü yeşilçam kadını var, absürt sahneler var. Hikayenin kendisi pek hoşuma gitmedi. Dizideki iki baş karakterin ilişkisi de çok hızlı ilerledi, her şey olup bitiyordu zaten. Dört bölüm izleyip bıraktım. Dizinin jeneriği de tam "drama drama"'ydı, güller falan vardı. Yine de ilk bölüm ilgimi çekmişti biraz. 



Şimdilik bu kadar olsun, daha sonra herkesin sevdiği benim sevemediğim/izleyemediğim dizileri yazarım. 

Son zamanlarda bu şarkıyı çok sevdim, komowayo, saranghe kısmını özellikle... :D

Klip official değil ama onu da beğendim:


Sevgiler^



11 Ağustos 2021 Çarşamba

Waiting For Rain (2021) Film Yorumu


merhaba. :')


En son izlediğim film: Waiting for Rain
Çok spontane bir şekilde başladım, bitirdim. Yer yer sıkıldım ağır akan sahneleri sevebilsem de, nedenlerine değineceğim.


  • Kang Ha Neul oynuyor, kendisinin bazı projelerini izledim, hep böyle "neşeli" "dorky" "alaycı belki saf ama neşeli" olarak hatırlıyorum. Bu filmde kendisinin oynadığını bilmiyordum, şaşırdım. 
  • Kadın oyuncular da tanıdıktı, dalgalı saçlı kadını Sweden Laundry adlı bir dizide görmüştüm sanırım, hiç güzel bir dizi değildi, izlemeyin. (Farklı bir kadın oyuncuymuş o çok pardon, bknz: Song Ha Yoon, ama o diziyi izlemeyin.) Diğer kadın Kang Sora, onu da Love Alarm'daki başrol oyuncuya benzettim nedense saç şeklinden ötürü sanırım. 
  • Filmin adı: Kesinlikle melodrama gibi duruyor ama ben hiç üzerine düşünmeden direkt açtım, özellikle melodramatik unsurlar barındıran duygusal abartılı bir film beklemedim, sadece sakin bir film bekliyordum. 
  • Sakin film beklentim karşılandı, ama filmin ikinci yarısında ve sonundaki ters köşeden kaynaklı film;  "gerçekçi, sakin, anlamlı" filmden "duygusallı, tesadüflü, (bknz: kader kavramı) ve romantik" bir şeye dönüştü. 
  • Filmin ilk yarısını gerçekten sevdim, güzeldi, ama sonra ikinci yarıyı sevmedim gerçi belki ilk kısımdaki ilk sahnesinden anlamalıydım ama tarzı değişti sanki filmin :buyrun ilk sahne:
  • "bu bir bekleme hikayesiydi." repliği geçiyorsa, romantik bir film beklemem gerektiğini tahmin etmeliydim sanırım. Bakınız: beklemeler, mektuplar, yıllar yılı hala aynı insana bağlı olma, aşık olmalı, üstün gerçekçi gelmeyen bir aşk kavramı. tesadüfler. Bekleme deyince aklıma direkt aşk da gelmemişti sanırım. Hayatta da aşk dışı beklenen şeyler oluyor sonuç olarak.
Film hakkında duygularım: 
SPOILER eser miktarda içerebilir:
Kısaca yine aynı şeyi söylemiş olacağım ama daha net ifade edeyim: 


Filmin ilk yarısı sakindi, sadeydi. Üniversiteye girmeye çalışan genç bir öğrenci vardı. Kurstaki bir kadın öğrenci ile pirinç keki yiyorlardı. İkinci yarısında, mektup olayları başlı başına dramatik bir unsurdu zaten, daha dramatik bir hale geldi. Yıllar yılı aynı kadını sevmeler, hatta takıntı bu. Asla mantıklı da değil, her yıl aynı bankta beklemek vs fazla klişe dramatik bir unsur. Anlatılış şekli de özenli değil,  hızlıca yılların geçilişi art arda gösteriliyor, farklı kostümlerle  art arda. Çok klişe geldi. 
Bu birilerini sürekli bekleme, ya da yan yana vs olup sürekli teğet geçme de olabilir mevzusu One Day adlı kitap ve film uyarlamasında da vardı, asla sevemediğim bir konsept. 

Başka neleri sevmedim?

Karakterler:

Baş erkek karakter
.Kütüphaneci kitapçı kız
.Kuzey Işıkları Kadın (KKK) (Çok uzun mecbur KKK diyeceğiz....)



.Baş erkek karakter fazla silik ve anlamsızdı. Yıllar yılı aynı kadına obsesif bir şekilde takılmak vs. Gözünde nasıl o kadar büyütürsün ki? Altı üstü bir kere gördün kızı yıllar önce. Bir de ben daha çok gördüler birbirlerini zannediyordum, ciddi ciddi tek bir sahne. Tek bir anı da ömür boyu unutmamak ne demek, altı üstü mendil verdi kız, kimse kusura bakmasın. Bari birkaç anı biriktirselerdi. O mektuplardaki kişi ve yazılar da yeterli değil, dümdüz mektup işte. İçlerini o kadar dökmüyorlar ki, minik minik notlar bırakmak gibi. Derinden etkilenmeniz zor bence, tabi ki Suç ve Ceza'yı yazacak halleri yoktu birbirlerine etkilenmek için ama yani... evet.
  
 

 


                                                            Kitapçı, kütüphaneci kadın (böyle diyorum da kitaplara büyük ilgisi yoktu bence, annesi ilgiliydi daha çok. o güzel kitapçının minicik sadece dergi satan bir yere dönüşmesi de üzücüydü.)

.Kütüphanedeki kadın, başta biraz sevdim ama, insan bir merak eder, bakar o mektuplara. Ve ne olursa olsun ilgi duyduğunu biliyorsun adamın, kadın ölünce itiraf etmeliydi. Hadi edemedi, çekinmesi doğal, tamam, AMA iş buralara gelmeden bence rahatsız hissedip itiraf etmesi daha mantıklıydı. İTİRAF ET. Kardeşi ölüyor!! Ben kardeşimin mutluluğunu istiyorsam onu ikna ederim, son kez birbirlerini görsünler derim. Neden birbirlerini görmesinler ki, ne olur en fazla?
O plot twist'e, sondaki ters köşeye sonra değineceğim, filmin bütün anlamını bozuyor o zaten.  
   

                                            Kuzey Işıkları Kadın (KKK)

 . Aurora'lı Kuzey Işıkları kadın: Bence çoğu kişi daha gerçekçi ve anlamlı bulurdu yetişkinlik çağındaki doğal bir şekilde arkadaşlıktan vs gelişen bir hikayeyi. Hem platonik aşıklara da hep üzülürüz, hani sevebilmem yeterli kriterlere sahipti kendisi. :D Çekinmemesi, rahatsızlık verici gibi de gerçi ama adam da onu kovmuyordu, arkadaşlık kurmaya çalışması vs iyiydi aslında ya. Pek negatif hissetmedim ama mektuplarla başladık sanki hikayeye duygusallık hadi klişe de olsa oradan başladık sayılır, hem yazık kadın da hasta vs diye o tarafı da destekledim. Ve bazen de her yerden çıkıyor gibi geldi KKK. Yine de cool bir karakterdi aslında, sanki, friendly, arkadaş aurası da vardı, büyük sempati de beslemedim ama. 

Yine de GÜZEL ÖRÜNTÜ. Güzel örüntü, hikaye unsuru ya da. O mektuplardaki aşk mı, yoksa yanında duran daha sıradan ama hayatın içinden aşk mı? Ki paylaştıkları güzel sözler, paylaşımlar, güzel diyaloglar da vardı. Ben hikayelerdeki "tek gerçek aşk" unsurunu çok sevmiyorum. Bu çelişki, tek taraflı da anlamlı duran içsel paylaşımlar güzel bence. İdealize edilenin karşısında yine de çekinmeyen karşılıksız aşk. Tam anlatamadım ama farklı iki kişiyle de bir şeyler paylaşmak daha üzüntülü ve zor bir ikilem. Buna daha iyi odaklanılsa, plot twist vs uğraşılmasa bu konsepti sevebilirdim. 

Kuzey Işıkları Kız'la (Kısaca KKK) da epey bir şey paylaştılar aslında, hatta kadın kendi hayatını direkt anlattı, abisinin ölümü vs. Birbirlerinin hayatını bir tık daha biliyorlardı. O çamurlu denize de gittiler, bir şeyler paylaştılar. (Replikleri hatırlamıyorum sıkıcı bir sahneydi bence yine de paylaşımları vardı, mektuplardan daha iyi ve açıktı)



Kadın oyuncuya çok ısınamadım sanırım, sevilme potansiyeli olsa da maalesef ben de çok bayılmadım. Ama kütüphaneci kıza da  bayılmadım, ki bence daha durgun ve sıkıcı bir karakterdi. Empati duyulabilir yine de vs ama, o da olmadı. Yine de KKK diyeceğim şimdilik seçim yaparsam. Sanki.

KKK'nın şemsiyesi çok güzeldi. Şemsiye hikayesini sevdim genel olarak. 




KKK da aynı ilkokuldaydı sanırım ama onun hikayesini flashbacklerde görmedik değil mi? Ben mi kaçırdım? Sanırım zaten platonik olduğu için, ve adam onu hatırlamadığı için, biz de onu anılarda göremedik. O da sadece  sınıfta olan herhangi biriydi. 


Sevdiğim sahneler, replikler: 

Filmi epey seveceğimi düşünüyordum, gerçekten güzel replikler vardı. O kütüphane gibi duran kitapçı sahneleri de güzeldi. 


Alıntılar: 

"Evet, hiç yolunda gitmiyor hayat."  
"Bu dünyaya karşı kaybettim ben." "Öyle rezil bir hayattı ki."


Üzgünüm biraz negatif ama böyle salt umutsuz replikleri her zaman görmüyoruz. BTS'in 00.00 şarkısını da severim mesela sözleri güzeldir epey, ama nakaratında "be happy" der sürekli, gereksizce umut aşılar, şarkının ritmini bile bozar bu. 
  



Bir de o kitapçıdaki arkadaşı olmayan, bisiklete binemeyen adamla ortak noktalarımız neydi sizce? :D
Onun da repliklerini sevdim ama maalesef birebir not almamışım. 

Ilıman sahneler, kitapçı sahneleri, yaşasın kitap!! moduna girmiştim zaten çoktan, bu replikler vs sevdiğim unsurlardı. 


Plot twist: Üzgünüm, sadece saçma bir yanlış anlaşılma, hiçbir şeyi de daha anlamlı hale getirmiyor. O kadın o olsaydı ve sadece ölseydi daha anlamlıydı. Şimdi öldü sandığı kadın, gerçi onu da yeni öğrenmişti, yaşıyor gibi oldu belki mucize sayılır ama sadece aptallık bence ve yazık o geçen zamana. Böyle "minik sürprizler" çok sıkıcı ve hoş da değil zaten, hiçbir zaman sevmedim bu tip şeyleri ters köşe vs. En azından mantıklı olabilir, kronik hastalığı olan kız yerine koşma vs. ve telefonda  kadının adamı tanımadığı da belirtilmişti. Ama ben bu fikri sevmedim. Diğer kadının fotoğrafı yıllar yılı panoda kaldı ve şemsiyeye işlendi. Kadının adamla telefonda konuşabilmesini sevdim, o da bir şeydir. Ben alakasizca hasta kadini tutuyorum galiba djjd 

KKK karakteriyle ilgili ters köşe bir şey çıkacak gibi geliyordu bana, dümdüz sadece aynı okulda olduklarını öğrendik. Ben acaba kurgusal hayali bir karakter mi niye oradan buradan çıkıyor bu kadın diye düşünüyordum. Abisi ölmüş bir de, hikayedeki anlamı neydi? Bir oturmamışlık var orada da. 


Evet, senarist yüzünden. 


Neyse, klişe kavuşamayan aşklar, yok "mucizeler" mevzusu sıktı beni, bunun harici potansiyeli olabilecek ama iyi işlenememiş bir hikayeydi bence. Sıradan aşk hikayesi filmi tadı bıraktı bende. Ve nedir bu çocukluk aşkı takıntısı Kore'de, üç kişi de aynı ilk okuldan. Mantıklı mı yani? Ben geçmişe bakmam bile, çocuksan hislerin de çocukçadır zaten. Bizi "aşk'a" ulaştıracak anlamlı bir basamak değil benim için. 

Neyse, teşekkürler, hemen her şeye değindim sanırım. Tek seferde yazdım birden cesaret geldi, :D. 
 

Ek bilgi: (Röportaj ve oyuncular hakkında) çok da mühim değil sanırım ama olsundu: 
 Kang Ha Neul senaryoyu okurken çok duygulanmış, ağlamış. El yazısı da ona aitmiş. Daha önce de mektup yazmış ama bu şekilde pek anlamlı değilmiş sanırım. 
Kitapçı kadını oynayan oyuncu: (Chun Wo Hee) Oynadığı karakter kendisini en çok anımsatan, benzeyen karaktermiş, karakterin gündelik hayattaki hallerini de gösterdiği için biraz belki böyle düşünüyormuş. Mektupları kendisi yazmamış,  el yazısı pek güzel bulunmamış galiba, yönetmene biraz kırgın sanırım... :') İkilinin yan yana sahneleri pek olmasa da iyi anlaşmışlar vs vs. Ha Neul gerçekten iyi nazik biriymiş.
Kang So Ra, KKK da daha önce Ha Neul'le çalışmış sanırım, onunla çalışmak güzelmiş. Ha Neul diğer oyuncuları görünce bir rahatlama güven hissetmiş. Ekstra büyük efor sarf etmemesi gerektiğini düşünmüş sanırım, birebir düzgün bir çeviri olmayabilir.

Teşekkürler.

Bunu da dinledim biraz bugün, belki siz de seversiniz. ^^
Söylediğimin aksine umutlu, güneş ışıklı bir şarkı oldu ama olsundu...













From 9 to 5 / Japon Romantik Komedi (?) Dizisi

  From 9 to 5 adı itibari ile bir ofis komedisi çağrıştırıyor, öyle olduğunu düşünüyordum.  (Posterini görmemiştim tabi, baksanıza şuna : ( ...