21 Eylül 2020 Pazartesi

Ertelemek, yatay geçiş yapmak üzerine

 Evet, "üzerine" diyince ciddi bir yazı gibi gözüküyor belki ama değil, yine plansızca yazıyorum. "Yazmak" fiili de çok tuhaf geliyor bana, yakışmıyorum sanki. 







Bugün tüm gün uyudum, hayır uykum da yoktu, tamamen amaçsızlıktan. Eskiden severdim uyumayı, şimdi hiçbir şey keyifli değil, şimdi dediğim yıllardır süren bir mevzu esasında. 

Aslında keyfim de yok ama deneyeyim yine, bir şeyleri en baştan anlatmak hep zor, hatta ürkütücü. Ciddi bir erteleme hastalığım var arkadaşlar. "Procrastination" 

Ben izlemeyi düşündüğüm diziyi bile ertelerim. Bu da ayrı bir konu, sonra bahsederim.

Birileriyle görüşme, soru sormaktan çekinme durumlarım da var, yarın sanırım ertelemeden birisine soru sorsam, kafam daha rahat olur. 

Hastaneye kaç zamandır gidecektim, yine erteledim, her gün aynı şey oluyor, öyle çok korkunç bir durum da yok ortada ama huzursuz hissedebiliyorum ve yine bir sonraki güne atıyorum her şeyi. Uyuyorum falan. 

Yarım bıraktığım bir dizi vardı, izlerim dedim, bir yıl geçti.

Bir de kararsızlık var artık patolojik seviyede: 

Benim bitemeyen bir yatay geçiş meselem var, ayrı konu başlıklarıyla mı bahsetsem diyordum ama bahsedeyim: beş yıl önce üniversite kazandım, iyi okul, iyi bölüm. Mutlu olmalıyım, ama olmadı, yurt problemleri, kendi depresifliğe yatkınlığım belki, huzursuzluklar. Ben her yaz tatili yatay geçiş yapmaya çalıştım. Her. Yaz. Son anda o şatafatlı ada sahip okulu bırakmaya cesaret edemedim, benim hayattaki tek başarım o okulu kazanmaktı. Bölüm değiştirmek konusu da iş imkanları, ya pişman olursam vs. mevzularıyla karışıktı zaten bende, yine de hem okul için hem bölüm değiştirmek için birden fazla kez başvuruda bulundum ama son anda vazgeçtim kayıt yaptırmadım mesela. 

Ve bu yaz da başvursam mı kararsızken ben son günlerde yine başvurdum. Neyse günler sonra, sonuç listesinde ismim gözükmüyor, ama reddedildi falan yazar en azından, yok yani adım. İnsan bu bir işaret der belki rahat bırakır artık ama dayanamadım mail attım, nedense cevap alacağımı da düşünmüyordum, sonuç olarak farklı bir dosyada açıklanmış isimler falan, kabul almışım. Çok anlık bir sevindim "aaa" falan olmuş olabilirim hatta gittim kendime çikolatalı süt yaptım ama söndüm sonra. :(  Çünkü şimdi karar vermem lazım kayıt yaptırmalı mıyım... Beş yıldır aynı mevzu. Aynı mevzu. Aynı. 

Arkadaşlar ben kronik kararsız bir insanım.



Bunun ötesini ayrıntılarını falan daha da anlatmam lazım, çok üşeniyorum, telefondan yazıyorum: 

Benim okulum ingilizce ve ben İstanbul'a ingilizce eğitim veren bir okula geçmek istiyordum ama RESMEN yok bu okul. Yok yani eğitimi iyi puanımı yettirebileceğim, bana burs verecek, ingilizce eğitimi olan okul seçeneği 0 (sıfır.) Ben bir bunu kabul edemedim zaten, nasıl olmazdı, Koç'u falan kazanamazdım ama Bilgi olurdu, tam burslusuna puanım yetiyordu ama tam burslu kabul etmiyorlarmış vs. bir türlü ama bir türlü olduramadım. Şartlar uymadı bir türlü, Boğaziçi harici ingilizce eğitim veren devlet okulu da yok. Süper olay. Yani ben paşa paşa Türkçe okumak zorundayım ama şöyle bir şey var: eğitim müfredatlari çok daha farklı bu okulların ders saydırması falan da daha bir mesele.Neyse bir emin olamasam da  devlete başvurdum, kabul edildim ama şimdi de azami eğitim süresi olayı var... Zamanında mezun olmazsanız okuldan kaydınız silinir durumu var maalesef.  Ben kendi okulumda da bazı problemlerimden ötürü derslerime devam edemedim kimi zaman, maalesef ki kayıt da dondurmamıştım, yani okula epeydir gitmiş gözüküyorum yine ama gitmedim ve derslerimi vermedim aslında. :( 3.5 yıl gitmiş gözüküyor olmam ama sadece 1.5 yıl  ders almam gerçeği. :(((  7 yılda mezun olmazsam okuldan atılırım. Yarabbim bu nasıl başarısızlıktır, kendime çok kızıyorum şu an. 

:( 

7 yıl sınırı farklı okulda da geçerli. Ne yapacağım diye düşünüyorum. 

Artık bu son başvuru yapabileceğim tarih, bir daha mümkün olmayacak. Hep huzursuz oldum, hep huzursuz. Puanıma, şansıma, başarıya yazık oldu. Mezun oldular dönemdaşlarım. 

Ben niye bu kadar kafayı yedim, niye böyle oldu...:( 



Elimdeki süre azaldığı için hepten geriliyorum, korkuyorum. Ve resmen yıllardır ders çalışmıyorum okul dönemi de çok korkutuyor. Şaka maka bir okul yılı daha geldi.:( 

Öyle. Benim gibi olanlar da epey azdır gibi geliyor, millet, özellikle benim kazandığım okulda okuyanlar genelde okulunu da seviyor, ya da çok sevmese bile devam ediyor, bitiriyor. İşin içine panik atak girdi ama "ya ben okula gitmek istiyorum belki gidebilirim" dedim, raporum varken iptal ettirdim ama tahmin ettiğim gibi olmadı, derslere de katılamadım, ve o dönemler yine boşa harcandı.:( Böyle oldu hep. 

Hayatım bir başarısızlık örneği. 

Kararsızlık, bölüm, şehir meselesi, daha sonra da okula gidememe, kalabalık korkusu, panik atak, yılların geçmesi, istediğim okulların kabul etmemesi, bunları kabul edememe. Neyse. Neyse değil de işte. Pişmanlık içindeyim hep. 

Kaç yıl önce vermem gereken dersleri alacağım yine bu yıl... 

Pişmanlık. 

Köşeye sıkışma. 

Öyle düşünmemeye çalışıyorum evet çok saçma ama işte karar vermek için bile düşünmek istemiyorum, kaçıyorum, sonra üzüleceğim zaten hem zaten karar veremem ki diyorum, dizi izlemeye falan çalışıyorum, ha bunu da pek yapamıyorum, YouTube Instagram falan daha çok. 

Elimden okul okuma hakkım gidecek diye de korkuyorum. Şaka gibi olay.

Bu belki benim gibi olanlara ulaşır diyeceğim ama... Sanmıyorum. Görürseniz eğer, ben de epey saçma bir hal içindeyim, hani nadirdir herhalde ama okulu uzayanlar ya da hiç değilse bölüm konusunda kararsızlık yaşayanlar vardır.

Öyle keyifli bir yazı olmadı, üzgünüm. Aslında başka daha ilgi çekici bir seyler paylaşacaktim ama istediğim resimleri yükleyemeyince buna başladım. Onları da sonra paylaşırım artık. Daha da belki uzatırdım belki bu mevzuyu ama cidden yazarken yoruldum.

Karışık bir şekilde yazdıysam üzgünüm. Evet, sevgiler. İmza, hep saçma sapan davranan kişi. Kendine zarar veren kişi. 



Hayatım çok absürt değil mi... Bu da dert mi diyenleriniz falan vardır belki, uzaktan bakınca trajikomik gibi. Dert de işte "saçma" bir yanı da var maalesef. Ki gayet dert de demek istediğim kararsızlık bu arada bölümü de pek sevemedim, ve cesaretsizlik olsa bile bu kadar olmuyor insanlarda, bende niye var, eziyet oldu, ya kabullen ya git artık bir şey yap zamanında yani. Saçma geliyor bana nedense ama ben yaşıyorum işte.:D 



12 Eylül 2020 Cumartesi

Kenshi Yonezu 🍋

 Son zamanlarda en bir dinlediğim sevdiğim insan kendisi. Nasıl denk geldim hatırlamıyorum ama resmen bütün şarkılarını sevdim. :) 

Böyle naif, ama uçuk biraz bir görüntüsü var kafamda. 

Şöyle biri: Gözleri pek gözükmüyor: 




Eğlenceli şarkıları var, sevemeseniz de seversiniz, izlerken sıkılmazsınız hani, ve şarkılarının her şeyini kendisi yapıyor sanırım, yüzlerce bestesi varmış, öyle diyorlar... :) 


Bu son şarkılarıdan, kendisinin biraz joker'i andıran bir gülümsemesi var. 
Sanırım sosyalleşme konusunda sorunlar yasamış, disleksisi varmis, hani biraz ötelenmiş bir insan sanırım o da. 

Şu şarkısı çok hype'tır ama sözlerini çok seviyorum ben:  Klibini de mutlaka izleyin.

Yani dediğim gibi tüm şarkılarını sevdim ben... 
Nasıl mümkün olabilir... 

Buradaki klipte de salıncak sevdası... Kendi çocukluğumu hatta on sekiz on dokuz yaşımı hatırladım. Gece vakti öylece salıncağa otururdum. Bu şarkıyı da tamamen Kenshi yazmış, düet yapmak istediği kisiye kendisi teklif etmis, şarkıdan bahsetmiş. Masaki Suda da Japonya'da bilinen bir oyuncu sanırım. Kendisinin onu seçmesinin nedeni ya da bütün şarkıyı söylememesinin nedeni kendisini, (kenshi'nin bizzat kendisi) daha bir naif yumuşak görmesiymis, bunu ben de çok anlamlandıramadım... Şarkının sert kısımlarını daha çok Masaki'ye vermiş.
..
E o zaman şimdi en en bilinen şarkısına geçelim: Lemon

Lemon çok naif bir şarkı bence, hani özel bir sempati🍃 besler oldum limona bile. Büyükbabası öldükten sonra onun anısına yazmış sanırım. 
Kendisinin pek fazla röportajı yok bu arada, ben pek buladım. Bir tane birakayım: (Şaşırmıştım hatta bulduğuma çok içe dönük gözüktüğü için.) 



Japonya'da da seviliyor, pop listelerinde genelde ilk sıralardaymış, bence yabancı hayranları da var ama çok da değil gibi, öyle kıyas yaparsak Koreli gruplar gibi hiç değil zaten ki Japonya sanırım çok dışa dönük değil bu konuda, reklam falan da pek yapmıyorlar. 
... 
Hachi adıyla şarkılar yapmış sanırım ama ben bu nick name'le yaptığı işleri pek begenmedim, biraz fazla karanlık ve rahatsız edici. Resim de çiziyormuş kendisi.  
....
Aaa unutuyordum, en sevdiğim şarkılarından:


Aklımda kalan birkaç tanesini daha ekleyeyim: 


Bu da böyle cidden yaz günü dinlenecek huzurlu bir şarkı, eğlenceli de:


Dansları, sesi şarkıları çok güzel bence. Şu meşhur limon resmini görüyoruz burada da, albüm kapağından.

Son olarak bir canlı konser kaydı brakayim 18 dakikalık: Ama önce Lemon: 



Sevgiler. 🍋🍃 


11 Eylül 2020 Cuma

Hwasa, Strongest Deliveryman yorumu, plansız olmak

 Merhaba!!! Heyecanlandım, bakmayın, iki gün olmuş yazmadım ama her gün yazmak istedim aslında. 

Sonunda başlıyorum, sürekli yazıları düzeltmeye çalışmak ve blogun tasarımını yapmak vs. çok uzun sürdü ve uzaklaştım biraz sanırım, e bir de genelde, bir şeyi istesem de sevsem de erteliyorum ben. : D 

Blogun arka planını ayarlamak ciddili üç dört saatimi aldı, neden ben de bilmiyorum, bilgisayarda hiçbir şeyi hemen bitiremem zaten, teknolojiyle aram hiç iyi değil, şöyle söyleyeyim, ya da neyse daha da örneklemeyeyim, alay edersiniz. : D 

Neyse umarım bu hevesim geçmez, bu süreçte başka bloglarla da karşılaştım, benim gibi yazanlar, burasını bir günlük gibi görenler derken daha bir yalnız değilim hissiyatı geldi.

E yine giriş çok uzun oldu. Bugün şarkı dinledim epey, kendi çapımda epey, size modu yüksek bir tanesini bırakayım: 


Şarkıdaki adamın Hwasa'ya (kızımızın adı) "Hwasa" diye seslenmesini çok sevdim. (gerçi sevmek mevzusu çok değişik bende, buraya sonra girelim, hani bakmayın reply 1988'i de severim derim, ama bazıları gibi değil bu, hatta zamanla illa ki şiddeti azalır. ) 

Az şeyi severim, kısa süreli sevgiyle. 


" I think I might love you". (resimdeki adam spoiler arkadaşlar.)



 Bir de felaket plansız biriyim arkadaşlar, hani yeni bir alışkanlık kazanmaya da çalışmıyorum, stres oluyorum "yapılacaklar" yazarken bile ya yapamazsam diye. Ama yine de bir deneyeyim, kafamda net bir şey olsun istiyorum. 

Bir de şu şarkının başlangıcını epey seviyorum, Reply'a çok da uyuyor bence, çok naif. Dinlerseniz sevinirim. :')

Bakın yine plan yapıp yazacaktım, olmadı.............. Daha fazla ertelemek istemedim. Bir dahaki sefere...

ASIL KONU

Artık kore dizisi kısmına geçelim: (e bir zahmet):

henüz spoiler yok:

Strongest Deliveryman'a başladım... Yeni bir diziye başlamayı düşünmüyordum ama diziden bir kesite denk geldim. İnstagramda daha önceden de görmüştüm gerçi o kesiti ama yine denk gelince, bir cesaret google'a 'strongest deliveryman 1. bölüm izle' yazdım.


Evet, yazdım. 

Repliği, sahneyi de en sona yazayım, sürpriz olsun. (ben böyle kötü değildim, ne oldu...) (allahım yarabbim sen böyle yaratmazdın yarabbim ne oldu...)

....

Dizi 2018 yapımı, fakat bunu cidden anlamıyorsunuz.... Şöyle anlatayım: dizide cidden eski bir hava var, ben ikibinlerin başı diyebilirdim hatta. Kılık kıyafetler bir eski gibi duruyor, atmosfer ve çekimler pek renkli değil, ve başrol çocuğumuzun ( Go Kyung Pyo) saçları değişik böyle permalı falan... Başrol oyuncusu Reply 1988'de de oynuyordu, bir de Chicago Typewriter'da görmüş olabilirsiniz kendisini.



Diğeri, bir hanım kızımız, ben pek tanımıyordum oyuncuyu, dizideki karakteri güzel bu arada, azimli, lafını esirgemeyen, çabalayan ve artık bir şeylerden kaçıp kurtulmak isteyen bir genç kadın. Pek spoilera girmeyelim tabi. A Piece of Your Mind'da da oynuyormuş, onu da bir ara izleyeceğim, sakin sevimli bir diziye benziyordu.


Diğeri Ko Won Hee, nedense sempati besliyordum, Welcome to Waikiki'de ilk  sezondaki o küt saçlı kız işte, dizideki tek sevimli kız da oydu zaten, o yüzden seviyordum muhtemelen, burada da kızıl turuncu saçlarıyla endam ediyor. (Diğer dizileri için, Your House Helper, Eccentric Chef Moon) İki diziyi de izlemeyi düşünüyorum da bakalım ne zaman... (Bu arada ben bu kızı özellikle araştırmadım, hep konusu ilgimi çeken dizilerde karşıma çıktı, hatta şaşırdım buna epey, dedim, sen niye her yerdesin??? Ben çok bilinmeyen bir isim diye düşünüyordum sanırım, e yine de önemli rolleri varmış, neyse.)



Sonuncusu favorim sanırım, e anlamışsınızdır zaten, Sun Ho. Kim Sun Ho. Gülümsesin hep, bknz. veriyorum: (e bu gifti hareketsiz olmuş. :/) 


Kendisini Welcome to Waikiki'nin ikinci sezonunda izlemiştim, ikinci sezonunu da severim ben o dizinin bu arada, bence onu da izleyin. Diziye yakışıyordu ama keşke daha iyi ve daha çok sahnesi olsaydı orada da, neyse çok şaşırdım o yüzden, sevindim yine bu dizide karşılaşınca. Sesini de beğeniyorum kendisinin.

Gif ekleyemiyorum, şu an yine üzgünüm.... 


Soldu böyle gülümsemem... 

Neyse dizinin konusu bir araya gelen gençler sanırım ağır romantik bir şey değil, aşk üçgeni olacak gibiyse de olmayacak anladığım kadarıyla, sakin bir dizi. Mahallede geçiyor olaylar, bir sakinlik bir mütevazılık var cidden dizide. 

                    spoiler:  (çok da değil, kim kimle partner onu söylüyorum.)


Dizide kızımız ve kıvırcık başrol motosikletli kuryeler, ve aynı erişte dükkanında çalışmaya başlıyorlar. Gamzeli çocuk zengin, sorumsuz, tecrübesiz, aklı bir karış havada bir tip, diğer kızcağımız kızıl olan da zengin ama evden kaçıyor, bu dörtlünün yolları kesişiyor. 

Gamzeli ile turuncu partnerler aslında, kuryeler de öyle, böylece iki tane ikilimiz var. ( cümleye bakın...:/) Aşk üçgenlerinden bayılmıyorsunuz. Öyle huzurlu bir dizi ama thriller ögeler seviyorsanız ya da öylesine bir dramada bile entrika, gizem ya da sır arıyorsanız size göre olmayabilir.

Bir de yine değineyim, dizi cidden eski bir zamanda geçiyor gibi, nedense hep öyle hissediyorum...

İki çift de sevimli. Bir de kızmayın bana ama ben daha diziye yeni başladım... Bitirince edit ekleyeceğim... ÜZGÜNÜM. Sanırım en başında bahsetmedim bundan. Biane... :(

Arkadaşlar bir de; 


Şu ikili çok tatlı, erişte dükkanında çalışıyorlardı. Minnoş geldiler bana epey. 

Unutmadan, diziye başlama nedenim replik şuydu: ( kötülük yapıp hemen söylememiştim hani)



-Hobilerin neler?

-Uyumak.

-İzin günlerinde ne yaparsın?

-Uyurum.

-Yeteneklerin peki?

-Uzun süre uyuyabilmek.


Evet, hemen başlamayı düşünmüyordum ama ne yapalım başladık, memnunum şimdilik umarım tamamlarım diziyi. 

Birinci bölümdeki giriş sahnesi sıkıcı gelebilir bu arada, görmezden geliniz, bir de sevemeyeceğiniz sıkıcı despot zengin bir kadın karakter var, sokaktaki yemek dükkanlarını satın almaya falan çalışacak, negatif yanları bunlar. Dizinin olayı bu. Bir de kıvırcık kuryenin aile meselesi. 

Bir de dizide kendimi gördüğüm ve sevdiğim sahneler: kurye kızın "goodbye to korea" diyip gitmek istemesi, bir sevimli ama hüzünlü geldi. turuncu saçlı kızın benim gibi 23 yaşında olması ve ancak bir şeylere karşı çıkmaya karar vermesi, şu "18" yaş muhabbeti. 

Kurye çocuğun tatlış iyi kalpli olması da güzeldi. Ve bu dizide yüksek ihtimalle kurye kızı özellikle bir seveceğiz, gereksiz saf ya da kötü bir karakter değil. İnsan beklemiyor sonunda iyi yazılmış bir ana karakter. :')

Aaaa bir saniye, az önce yabancı bir forum buldum, kore dizileri tartışıp yorum yapabilirsiniz belki ingilizce, değişik geldi bana nedense, https://forums.soompi.com. 

Artık planlı olmak istiyorum ama her an yeni bir diziye de başlayabilirim, bakalım...:(((

Arkadaşlar, neden hep arkadaşlar dediğimi bilmiyorum, şu an bir yine modum düşük... Vakit de alıyor yazmak... Hoççkalın... Ne yapacağım şimdi ben... 



🌸🌷













9 Eylül 2020 Çarşamba

İyi hissettiren animeler, küçük bir dertleşme.

🌼🌸 Merhaba herkese yeniden.!




 Önce küçük bir dertleşme; 

Aslında hayatım tam kaos, neresinden tutsanız elinizde kalıyor, ama neyse konumuz bu olmasın, yazdığım hiçbir şeyi beğenmememe rağmen yazmaya çalışmam da olmasın, yazmaya çalışmak ne kadar zor, kendini ifade etmek daha kendin tam bilmiyorken.   

Spontane gelişti, hastaneye gidip hemşireye bir şey sordum, ve şu an bankta ağaçların altında oturuyorum.  Kolum kan verdikten sonra morardı da bir miktar, tam öyle de değil kırmızı bir bulut oluştu ona bazı mor ve sarılar da eşlik etti, benim gibi endişelenenler varsa yalnız değiller, söyleyeyim dedim. :") Hiç de olmazdı, ilk kez yaşadım, beş güne geçer falan dediler ki zaten beş gün de beklemiştim neyse yine bekleyeceğim. Çok da endişelenmemeye çalıştım ama moralim de bozulunca gittim bugün hastaneye.  



Ne küçük mesele diyorsunuzdur belki. 

Neyse bu kadar detaya girmeyi hiç istemezdim, niye böyle oldu... 

Dergi aldım, aylardır almiyordum evdekiler de okunmamış vaziyette duruyor zaten, ama ip ve mandal ve birkaç kartpostal resim hediyeliydi Ot'un bu ayki sayısı. Bir de epeydir dergi almamıştım, alsam mı diye bir düşünüyordum zaten. Bir tane de muzlu tahıllı bar aldım ama cok sevmedim, eskiden buğday gevreğini çok severdim ben, cips niyetine yerdim, neyse. Yurt odası anılarım..

Psikiyatrist randevumu hala almadım, çekiniyorum hala, yani o kadar da mesele değil falan diyordum ama... Bu gidişle sıra da bulamayacağım iyice haftaya kalacak. Ve yine anlatmıyorum ama bazı insanlar yüzünden annemle ben berbat günler yaşıyoruz, acayip çalkantılı bir dönem. Nasıl ayaktayım şaşırıyorum.  

Hani hiçbir şey yolunda değil ama yine dizi falan izlemeye çalışıyorum. 

Bunu da kim niye okusun ama paylaşacağım sanırım, üzgünüm. 


Ağaçlar gün ışığı da fayda etmiyor ama animelerde çok seviyorum yeşillikli kırsal alanlar, ağaçlar, çiçekler. Gerçekte ise kırsalda da yaşadım, çok ıssız geliyor, pek sevemem maalesef ama izlemesi güzel. 🌼


Son zamanlarda Anne'in (Yeşilin Kızı Anne)'in çizgi filmini izliyordum, ama ondan da hemen sıkıldım... 



Yine de dönüş yapmayı düşünüyorum, bence izlerseniz seversiniz. Tavsiye. Hatta çok seversiniz bence.




Anime pek sevmem ama böyle iyi hissettiren, dağda bayırda geçen yumuşak tonlarda çizimler, böyle iyi hissettiren şeyler izlemek güzel. Bir araştırıyordum benzer ne bulabilirim diye, aklımda kalanları yazacağım: 

. Remi, nobody's girl.  (Fransa kırsalında başlıyor hikaye ama sonra sanırım Paris'e de geçiyorlar. Kimsesiz bir kız, ona kol kanat geren bir adam, sokak çalgıcılığı ve hayvan dostları var. )




. Peter Pan 



. Andersen Masalları (bu dizi mi emin değilim)

. Tom Sawyer






.Koniciwa Anne (Yeşilin Kızı Anne'deki Anne basrolde, onun Green Gables'a gelmeden önceki yetimhanedeki hayatı anlatılıyor. ) 



.Tales of Little Woman



.Küçük Prenses.



Heidi ve Polyanna da var tabi. 

Ay hayat böyle lay lay lay olsa keşke... Böyle koşmak bile cesaret gerektiriyor...  Böyle hoplasam atlasam, iyi hissetsem... 
Neyse bakınca bile iyi gelmiyor mu, animeler böyle ise seviyorum. : D 
Ha bir iki başka diziye daha baktım ama onlar da ne bileyim işte önerebileceğim kadar değil. Fantastik romantik komedi istiyorsanız Kamisama Hajimemashita ( Kamisama Kiss) var, onu da zamanında beğenerek izlemiştim aslında ama çocuklara hitap eden dizileri daha çok seviyorum.  Ama epey seveni var bu dizinin de, kendi türünde güzel, tanrılar var, tilki ruhlu bir baş karakter var, komik sahneler var, geçmişe dönüş var ama dizi tamamlanmadı sanırım. Mangasını da okuyabilirsiniz.



Bu çocuklara hitap eden animeler, çizgi filmler daha çok seksenlerde yayınlanmış sanırım, ben sadece Heidi'yi biliyordum...Bir de şeker kız falan. Çiçek Kız varmış bir de sanırım. Aaaa bir de, ben çizimlerini çok beğenmedim diye burun kıvırdım ama aslında kızıl saçlı örgülü bir kızımız daha var: o da diğer gönderinin konusu olsun, çok uzatmayayım. Okuyan varsa teşekkür ederim... 🌸

Bunları da eklemek istedim, Ah Gilbert, ama havuç dersen böyle olur tabi:




Bir de böyle arkadaş istiyorum.! 
Sevgiler...





🌸




8 Eylül 2020 Salı

Merhaba! İnsansızlık, panik atak. Neden yazıyorum?

 Merhaba herkese! 


Yaaaa..... Mutluyum galiba, hep böyle hareketli resimler eklemek istemişimdir, daha önce de blog girişimlerim olmuştu ama ekleyememiştim nedense önceden. Bir de hemen vazgeçmiştim, zaten pek bir şey paylaşasım yoktu sanırım, duygularımı da wattpad'e yazıyordum, şiir gibi kısa öykü gibi vs. Ama orada da hiç okunma alamadım ve maalesef ki artık hiçbir şey paylaşmak istemedim, yazmadım da. Kimse okumayınca insan cidden üzülüyor, var öyle bir şey... Neyse iç çekip devam ediyoruz: 

Cidden aynaya bakıyormuş gibi hissediyorum bu arada, epeydir uzun bir yazı yazmıyordum. Muhtemelen pek kişi de uğramayacak buralara, olsun, umarım devam ederim, bir meşgalem olur kimse okumasa da. Kendi kendime aynaya merhaba diyorum. :')

Dramatikliği bırakalım, ama drama değil de işte, neyse, neden yazıyorum:

Valla bilmiyorum, instagramda paylaşıyordum kendimi, yaptıklarımı, duygularımı vs. orada da maalesef insanlara pek ulaşamadım... Aslında günlük tutmayı seven bir tip de değilim, bakmayın hani buralara geldiğime, ama insan var olmak istiyor, pek bir şey izlemesem de, paylaşacak süper şeylerim olmasa da bir şeyler yaşadığımı kanıtlamam gerek. Ya da neyse yazınca da anlamsız geldi ama devam edeceğim. 

Benim gerçekte pek arkadaşım yok, ister inanın ister inanmayın aslında sıfır tane arkadaşım var, o yüzden sanal ortamlardan medet umdum biraz, ilk sosyal medya hesabımı da panik atak teşhisi aldığım dönemde açtım. İnsanlara ulaşmak istedim, bir sürü insanın profiline uğradım, yazdıklarını okudum, güzel geri dönüşlerde bulundum ama benim profilime dönen olmadı mesela. Üç yılda ikiyüz takipçi sayısı oluştu gözüküyor ama okuyan beğenen beş ya da on kişi. Okumuyorlar aslında yorumda da bulunmuyorlar. Çok nezaketsiz insanlarla da karşılaştım, her neyse. Birisinin söylediği bir şey yüzünden atak geçirmişliğim var şaka değil. İnsanlara bir zahmet nazik davranın. Sorsan kitap okuyan, sevilen, belli bir kitlesi olan biri, sorsan iyi biri olmaya çalışıyordur. Kitaplarla bile olmuyor belki de, insanın içinde mi olmalı bilemiyorum. Saçma ve sevilen ve popüler hesaplar var, kimseye bir şey de demedim, içimde kaldı, karşılık bile vermedim. Pişman değilim yine de. Neyse bir oralarda da var olma çabam oldu ama pek sonuçlanamadı. 

Blog ile hepten zor olur sanırım ulaşmak ama n'apalım... En azından yazı odaklı bir site, hem görsel ekliyorsun, kendine ait gerçek bir defter sayfası gibi. Hevesle sürekli gif eklemek istiyorum buraya... 💜💜

Gereksiz bilgi: şu an televizyonda reklam var, Hekimoğlu'nu açtım, aslında izlemeyi düşünmüyordum son bölümleri sevmediğim için ama yeni sezon ilginç sanki, bir göz attım da kanalları gezerken, bir de Menajerimi Ara'ya bakıyorum, tavsiye ederim.

Aslında epey mutsuzluk ve kaos içindeyim, ama buraya yazıyorum işte, televizyona da bakıyorum biraz, devam etmeye çalışıyorum.  

Eeeee.... Neden blogun adı kore dizileriyle ilgili? Esasında duygularımdan çok yaptığım şeylerden "eylem " lerden bahsetmek istiyordum, en yapabildiğim, yapmaya çabaladığım eylem de dizi izlemek, kore dizisi izlemek. 

Yorum okumayı da seviyorum, izlenen, okunan şeyler üzerine konuşmak, kurgular üzerine konuşmak bir şekilde ilgimi çeken bir şey. Benim gibi düşünenler olursa seviniyorum falan, sanki ruh eşimi bulmuşum... Öyle dramatik tepkiler, ama aynı diziyi beğenip beğenmemek de çok da şey değil tabi. : D  Ya da belki çok şey???



Yalnız itiraf edeyim, izlediğim çoğu şey yarımdır... Ve zor beğenirim. Ama yarım bırakmak artık patolojik bir seviyede bende, bazen beğensem bile yarım bırakıyorum, bunları da belirtirim zaten... Epey bilinmeyen dizi biliyorumdur bu arada, henüz izlemesem de hepsini, belki listeyi burada da paylaşırım. 

Benim için en özeli Reply 1988.  


Hani bir şeyi beğensem de herkese hitap etmez, illa ki izleyin diyemem cesaret edip ama herkes izleyip sevmeli :D bu diziyi bence, öyle bir dizi. 
Zaman yolculuğu yapıyorsunuz, belki biraz ağır gelir, bölüm süresi 90 dk. mesela ama bakın ben bile izledim... Son bölümlerdeydim, bir kaldı nedense devam edeceğim bir gün. 👋 ilk bölümleri daha güzel bence ama yine de çok nahif çok tatlı sakin bir dizi.
Ben iyi hissetmek için genelde böyle nahif ya da eğlenceli işleri izlemeyi tercih ediyorum bu arada. 
Öyle uzun uzun kendimi anlattım, ki bunu pek de sevmem, biraz daha da konuşasım var gibi, yine de burada sonlandırıyorum. Sevgiler. 🌺

Bakalım şimdi ne yapacağım, Funny Woman'a başlıyor muyum, yeni aklımda olmayan bir dizi mi, In Seoul'a devam mı, en son nerede kalmıştım, Park Bo Gum'un yeni dizisi mi, Cursed mü, evet sonuncusu amerikan dizisi, ve uzun süredir izlemedim... Bakalım.... Potato Star? Telaş içindeyim... Tamamdır gittim, sevgiler. 


From 9 to 5 / Japon Romantik Komedi (?) Dizisi

  From 9 to 5 adı itibari ile bir ofis komedisi çağrıştırıyor, öyle olduğunu düşünüyordum.  (Posterini görmemiştim tabi, baksanıza şuna : ( ...