11 Ağustos 2021 Çarşamba

Waiting For Rain (2021) Film Yorumu


merhaba. :')


En son izlediğim film: Waiting for Rain
Çok spontane bir şekilde başladım, bitirdim. Yer yer sıkıldım ağır akan sahneleri sevebilsem de, nedenlerine değineceğim.


  • Kang Ha Neul oynuyor, kendisinin bazı projelerini izledim, hep böyle "neşeli" "dorky" "alaycı belki saf ama neşeli" olarak hatırlıyorum. Bu filmde kendisinin oynadığını bilmiyordum, şaşırdım. 
  • Kadın oyuncular da tanıdıktı, dalgalı saçlı kadını Sweden Laundry adlı bir dizide görmüştüm sanırım, hiç güzel bir dizi değildi, izlemeyin. (Farklı bir kadın oyuncuymuş o çok pardon, bknz: Song Ha Yoon, ama o diziyi izlemeyin.) Diğer kadın Kang Sora, onu da Love Alarm'daki başrol oyuncuya benzettim nedense saç şeklinden ötürü sanırım. 
  • Filmin adı: Kesinlikle melodrama gibi duruyor ama ben hiç üzerine düşünmeden direkt açtım, özellikle melodramatik unsurlar barındıran duygusal abartılı bir film beklemedim, sadece sakin bir film bekliyordum. 
  • Sakin film beklentim karşılandı, ama filmin ikinci yarısında ve sonundaki ters köşeden kaynaklı film;  "gerçekçi, sakin, anlamlı" filmden "duygusallı, tesadüflü, (bknz: kader kavramı) ve romantik" bir şeye dönüştü. 
  • Filmin ilk yarısını gerçekten sevdim, güzeldi, ama sonra ikinci yarıyı sevmedim gerçi belki ilk kısımdaki ilk sahnesinden anlamalıydım ama tarzı değişti sanki filmin :buyrun ilk sahne:
  • "bu bir bekleme hikayesiydi." repliği geçiyorsa, romantik bir film beklemem gerektiğini tahmin etmeliydim sanırım. Bakınız: beklemeler, mektuplar, yıllar yılı hala aynı insana bağlı olma, aşık olmalı, üstün gerçekçi gelmeyen bir aşk kavramı. tesadüfler. Bekleme deyince aklıma direkt aşk da gelmemişti sanırım. Hayatta da aşk dışı beklenen şeyler oluyor sonuç olarak.
Film hakkında duygularım: 
SPOILER eser miktarda içerebilir:
Kısaca yine aynı şeyi söylemiş olacağım ama daha net ifade edeyim: 


Filmin ilk yarısı sakindi, sadeydi. Üniversiteye girmeye çalışan genç bir öğrenci vardı. Kurstaki bir kadın öğrenci ile pirinç keki yiyorlardı. İkinci yarısında, mektup olayları başlı başına dramatik bir unsurdu zaten, daha dramatik bir hale geldi. Yıllar yılı aynı kadını sevmeler, hatta takıntı bu. Asla mantıklı da değil, her yıl aynı bankta beklemek vs fazla klişe dramatik bir unsur. Anlatılış şekli de özenli değil,  hızlıca yılların geçilişi art arda gösteriliyor, farklı kostümlerle  art arda. Çok klişe geldi. 
Bu birilerini sürekli bekleme, ya da yan yana vs olup sürekli teğet geçme de olabilir mevzusu One Day adlı kitap ve film uyarlamasında da vardı, asla sevemediğim bir konsept. 

Başka neleri sevmedim?

Karakterler:

Baş erkek karakter
.Kütüphaneci kitapçı kız
.Kuzey Işıkları Kadın (KKK) (Çok uzun mecbur KKK diyeceğiz....)



.Baş erkek karakter fazla silik ve anlamsızdı. Yıllar yılı aynı kadına obsesif bir şekilde takılmak vs. Gözünde nasıl o kadar büyütürsün ki? Altı üstü bir kere gördün kızı yıllar önce. Bir de ben daha çok gördüler birbirlerini zannediyordum, ciddi ciddi tek bir sahne. Tek bir anı da ömür boyu unutmamak ne demek, altı üstü mendil verdi kız, kimse kusura bakmasın. Bari birkaç anı biriktirselerdi. O mektuplardaki kişi ve yazılar da yeterli değil, dümdüz mektup işte. İçlerini o kadar dökmüyorlar ki, minik minik notlar bırakmak gibi. Derinden etkilenmeniz zor bence, tabi ki Suç ve Ceza'yı yazacak halleri yoktu birbirlerine etkilenmek için ama yani... evet.
  
 

 


                                                            Kitapçı, kütüphaneci kadın (böyle diyorum da kitaplara büyük ilgisi yoktu bence, annesi ilgiliydi daha çok. o güzel kitapçının minicik sadece dergi satan bir yere dönüşmesi de üzücüydü.)

.Kütüphanedeki kadın, başta biraz sevdim ama, insan bir merak eder, bakar o mektuplara. Ve ne olursa olsun ilgi duyduğunu biliyorsun adamın, kadın ölünce itiraf etmeliydi. Hadi edemedi, çekinmesi doğal, tamam, AMA iş buralara gelmeden bence rahatsız hissedip itiraf etmesi daha mantıklıydı. İTİRAF ET. Kardeşi ölüyor!! Ben kardeşimin mutluluğunu istiyorsam onu ikna ederim, son kez birbirlerini görsünler derim. Neden birbirlerini görmesinler ki, ne olur en fazla?
O plot twist'e, sondaki ters köşeye sonra değineceğim, filmin bütün anlamını bozuyor o zaten.  
   

                                            Kuzey Işıkları Kadın (KKK)

 . Aurora'lı Kuzey Işıkları kadın: Bence çoğu kişi daha gerçekçi ve anlamlı bulurdu yetişkinlik çağındaki doğal bir şekilde arkadaşlıktan vs gelişen bir hikayeyi. Hem platonik aşıklara da hep üzülürüz, hani sevebilmem yeterli kriterlere sahipti kendisi. :D Çekinmemesi, rahatsızlık verici gibi de gerçi ama adam da onu kovmuyordu, arkadaşlık kurmaya çalışması vs iyiydi aslında ya. Pek negatif hissetmedim ama mektuplarla başladık sanki hikayeye duygusallık hadi klişe de olsa oradan başladık sayılır, hem yazık kadın da hasta vs diye o tarafı da destekledim. Ve bazen de her yerden çıkıyor gibi geldi KKK. Yine de cool bir karakterdi aslında, sanki, friendly, arkadaş aurası da vardı, büyük sempati de beslemedim ama. 

Yine de GÜZEL ÖRÜNTÜ. Güzel örüntü, hikaye unsuru ya da. O mektuplardaki aşk mı, yoksa yanında duran daha sıradan ama hayatın içinden aşk mı? Ki paylaştıkları güzel sözler, paylaşımlar, güzel diyaloglar da vardı. Ben hikayelerdeki "tek gerçek aşk" unsurunu çok sevmiyorum. Bu çelişki, tek taraflı da anlamlı duran içsel paylaşımlar güzel bence. İdealize edilenin karşısında yine de çekinmeyen karşılıksız aşk. Tam anlatamadım ama farklı iki kişiyle de bir şeyler paylaşmak daha üzüntülü ve zor bir ikilem. Buna daha iyi odaklanılsa, plot twist vs uğraşılmasa bu konsepti sevebilirdim. 

Kuzey Işıkları Kız'la (Kısaca KKK) da epey bir şey paylaştılar aslında, hatta kadın kendi hayatını direkt anlattı, abisinin ölümü vs. Birbirlerinin hayatını bir tık daha biliyorlardı. O çamurlu denize de gittiler, bir şeyler paylaştılar. (Replikleri hatırlamıyorum sıkıcı bir sahneydi bence yine de paylaşımları vardı, mektuplardan daha iyi ve açıktı)



Kadın oyuncuya çok ısınamadım sanırım, sevilme potansiyeli olsa da maalesef ben de çok bayılmadım. Ama kütüphaneci kıza da  bayılmadım, ki bence daha durgun ve sıkıcı bir karakterdi. Empati duyulabilir yine de vs ama, o da olmadı. Yine de KKK diyeceğim şimdilik seçim yaparsam. Sanki.

KKK'nın şemsiyesi çok güzeldi. Şemsiye hikayesini sevdim genel olarak. 




KKK da aynı ilkokuldaydı sanırım ama onun hikayesini flashbacklerde görmedik değil mi? Ben mi kaçırdım? Sanırım zaten platonik olduğu için, ve adam onu hatırlamadığı için, biz de onu anılarda göremedik. O da sadece  sınıfta olan herhangi biriydi. 


Sevdiğim sahneler, replikler: 

Filmi epey seveceğimi düşünüyordum, gerçekten güzel replikler vardı. O kütüphane gibi duran kitapçı sahneleri de güzeldi. 


Alıntılar: 

"Evet, hiç yolunda gitmiyor hayat."  
"Bu dünyaya karşı kaybettim ben." "Öyle rezil bir hayattı ki."


Üzgünüm biraz negatif ama böyle salt umutsuz replikleri her zaman görmüyoruz. BTS'in 00.00 şarkısını da severim mesela sözleri güzeldir epey, ama nakaratında "be happy" der sürekli, gereksizce umut aşılar, şarkının ritmini bile bozar bu. 
  



Bir de o kitapçıdaki arkadaşı olmayan, bisiklete binemeyen adamla ortak noktalarımız neydi sizce? :D
Onun da repliklerini sevdim ama maalesef birebir not almamışım. 

Ilıman sahneler, kitapçı sahneleri, yaşasın kitap!! moduna girmiştim zaten çoktan, bu replikler vs sevdiğim unsurlardı. 


Plot twist: Üzgünüm, sadece saçma bir yanlış anlaşılma, hiçbir şeyi de daha anlamlı hale getirmiyor. O kadın o olsaydı ve sadece ölseydi daha anlamlıydı. Şimdi öldü sandığı kadın, gerçi onu da yeni öğrenmişti, yaşıyor gibi oldu belki mucize sayılır ama sadece aptallık bence ve yazık o geçen zamana. Böyle "minik sürprizler" çok sıkıcı ve hoş da değil zaten, hiçbir zaman sevmedim bu tip şeyleri ters köşe vs. En azından mantıklı olabilir, kronik hastalığı olan kız yerine koşma vs. ve telefonda  kadının adamı tanımadığı da belirtilmişti. Ama ben bu fikri sevmedim. Diğer kadının fotoğrafı yıllar yılı panoda kaldı ve şemsiyeye işlendi. Kadının adamla telefonda konuşabilmesini sevdim, o da bir şeydir. Ben alakasizca hasta kadini tutuyorum galiba djjd 

KKK karakteriyle ilgili ters köşe bir şey çıkacak gibi geliyordu bana, dümdüz sadece aynı okulda olduklarını öğrendik. Ben acaba kurgusal hayali bir karakter mi niye oradan buradan çıkıyor bu kadın diye düşünüyordum. Abisi ölmüş bir de, hikayedeki anlamı neydi? Bir oturmamışlık var orada da. 


Evet, senarist yüzünden. 


Neyse, klişe kavuşamayan aşklar, yok "mucizeler" mevzusu sıktı beni, bunun harici potansiyeli olabilecek ama iyi işlenememiş bir hikayeydi bence. Sıradan aşk hikayesi filmi tadı bıraktı bende. Ve nedir bu çocukluk aşkı takıntısı Kore'de, üç kişi de aynı ilk okuldan. Mantıklı mı yani? Ben geçmişe bakmam bile, çocuksan hislerin de çocukçadır zaten. Bizi "aşk'a" ulaştıracak anlamlı bir basamak değil benim için. 

Neyse, teşekkürler, hemen her şeye değindim sanırım. Tek seferde yazdım birden cesaret geldi, :D. 
 

Ek bilgi: (Röportaj ve oyuncular hakkında) çok da mühim değil sanırım ama olsundu: 
 Kang Ha Neul senaryoyu okurken çok duygulanmış, ağlamış. El yazısı da ona aitmiş. Daha önce de mektup yazmış ama bu şekilde pek anlamlı değilmiş sanırım. 
Kitapçı kadını oynayan oyuncu: (Chun Wo Hee) Oynadığı karakter kendisini en çok anımsatan, benzeyen karaktermiş, karakterin gündelik hayattaki hallerini de gösterdiği için biraz belki böyle düşünüyormuş. Mektupları kendisi yazmamış,  el yazısı pek güzel bulunmamış galiba, yönetmene biraz kırgın sanırım... :') İkilinin yan yana sahneleri pek olmasa da iyi anlaşmışlar vs vs. Ha Neul gerçekten iyi nazik biriymiş.
Kang So Ra, KKK da daha önce Ha Neul'le çalışmış sanırım, onunla çalışmak güzelmiş. Ha Neul diğer oyuncuları görünce bir rahatlama güven hissetmiş. Ekstra büyük efor sarf etmemesi gerektiğini düşünmüş sanırım, birebir düzgün bir çeviri olmayabilir.

Teşekkürler.

Bunu da dinledim biraz bugün, belki siz de seversiniz. ^^
Söylediğimin aksine umutlu, güneş ışıklı bir şarkı oldu ama olsundu...













10 Ağustos 2021 Salı

Karışık Playlist 3, 2010lar, ve 1995

 Merhaba. Bu sefer bir tık daha eskiler olsun dedim. 

 

1. 2PM/ A.D.T.O.Y    (2013) (yani bana da çok eski gibi gelmiyor ama eski yine de, sekiz yıl önce)

Favori şarkım buydu, bana hüzünlü bir hissiyatı da var gibi geliyor, epey kötü hissettiğim bir dönem dinliyordum. 


 2. MBLAQ/ This Is War        (2012)

 


Bu şarkıyı Shut Up Flower Boy Band izlerken fark ettim, hayran yapımı videolardan birinde geçiyordu. Snaırım yakın bir arkadaşa karşı bir öfke var, (Olaylar galiba Rusya'da geçiyor... :D)  bu da kısa filmli kliplerden, şimdilerde genelde sadece dans videoları oluyor. 


3. FTISLAND/ I Wish   (2012)  Kendileri daha çok band gibi. 



4. VIXX, Error         (2014) verdiği hava biraz eski. 

Bunu çok ama çok dinledim: Klibi biraz Westworld'ü çağrıştırıyor: 


5. Turbo, Black Cat Nero

(1995)    Bunu da iyi hissetmek için bir ara dinlerdim. Dans ve şapkalar kalp kalp. Bir İtalyan çocuk şarkısından esinlenilmiş sanırım.


 

6. CNBLUE/ Loner (2010)

Bunu yaz günü dinleyin, laylaylay gezin zıplayın atlayın bence. Band aslında daha çok rock, pop/rock, punk/rock türünde şarkıları var, daha çok sevdiklerim var sonraki albümlerden, pop kısmı daha azdı. Bir ara paylaşırım. 


7.INFINITE/Back   Bildiğim ama unuttuğum şarkı. 



Bonus, bunun da hissiyatı eski benim için, 
BIGBANG//Loser (2015)

Aslında nispeten yakın tarih gibi duruyorlar ama bana verdikleri hissiyat (nasıl bir cümleyse artık) bir miktar nostaljik.

Teşekkürler. 

Bir de bence nostaljik şarkılar seviyorsanız Boys Over Flowers'ın soundtrack'ına bakabilirsiniz, epey seviyordum onu, baştan sona dinlerim. 

9 Ağustos 2021 Pazartesi

Karışık Playlist 2

 Asla keyfim yok, gerçi belki daha kötü günlerim de olmuştur. Yine havaya giden sözler var. 

Merhaba. 

Defsoul'un şarkılarını dinliyordum epeydir, aslında bir süre önce epey dinledim, yazmaya pek halim yok, yine söylenmeler... 

Bakalım, sürekli ertelediğim, konuşmaya korktuğum biri var, çarşamba günü canlı bir dersim var, başvurular var, bir miktar kararsızlık var. Haftasonu bitti, rahat ederim diyordum son rahat iki günüm, mutlu olayım dedim, ama tuhaf bir huzursuzluk vardı, öyle geçti gitti. Zamanın içindeyken geçmesini istememek üzücü, yeni günden korkmak da öyle. 

Şu sıralar şarkı dinleyemiyorum pek, kulaklarım yorgun, kafam kaldırmıyor sanki. Ama playlist: 


ŞİMDİ PLAYLİST'E GEÇELİM:

İlk şarkı harici daha çok indie, pop/indie gibi sanki. 

1. Shinee/ Don't Call Me 

En son severek dinlediğim şarkı buydu.




Dolu dolu bir şarkı olmuş bence, dinlerken sıkılmazsınız. Styling'e bayıldım, o kahverengi kıyafetler, şapkalar olsun, baştaki Key'in kafasındaki tuhaf maskevari şey olsun. Yalnız şarkının minik bir yerinde tuhaf bir ses var müzikle birlikte, tarif edemiyorum ama kötü hissettirdi, belki siz de fark edersiniz. O kısmı atlamak istiyorum sadece ben mi duyuyorum bilemedim. Bnz: 2.58 2.59 saniyeleri.






2. MonstaX/ Who Do You Love


Sevdiğim tarz, keyfimin olmadığı bir dönemde keşefettim ama dinlenebilir güzel bence. Başka zaman olsa belki daha çok överim bilemedim... :'D 



3.Defsoul, Runaway




Hangi şarkısını seçeceğimi bilemedim, epey bir şarkısını biliyorum, bir iki tane daha ekleyeyim. Yumuşak ama farklı bir ses rengi var bence, bu tarz şarkılara gidiyor sesi epey. Bir şans verin bu olmazsa başka bir şarkısına... 
Kendisi GOT7 grubunda aynı zamanda. 

Mesela playlist: 




                                                   4. Taemin, Criminal 



Advice da çok güzeldir, paylaşmak istemediğim bir şarkıydı. :D 


                                            5. 2PM / Again and Again


                                           Tam nostalji bu da. Jay Park zamanlarından. 


Sıkıcı olmasın diye burada bırakıyorum şimdilik. 


 Sevgiler. 

 Bir tane daha bırakıyorum maalesef :D. 

                                         6. BIGBANG/ Bae Bae



Nevi şahsına münhasır bir klibi var bunun da. :D  Bir miktar Alice Harikalar Diyarında esintisi de var... Kliple ilgili neyi temsil ettiğiyle ilgili yorumlar vardı ama çok net hatrılamıyorum. 
İlk bölüm, melek heykelinin olduğu bölüm, ergenlik öncesi ya da ilk yılları masumiyeti temsil ediyor, karakterin kadınlara ya da romantik ilişkilere ilgisi var ama etrafında sadece objeler ya da heykeller var, onlarla iletişime geçemediği, çekindiği dönemi temsil ediyor demiş birisi mesela vs vs.
 Atın üzerinde yalnızken, sonunda birisiyle karşılaşıyor ikinci bölümde.
 Üçüncü bölüm belki ikinci aşk olabilir? Yalnız hisseden ıslanmış yorgun bir adam bu sefer bir deniz kızıyla karşılaşıyor. 
Çatlak adam, bknz: T.O.P da evlilik ve yuva kurmak demişler :D,  olabilir, evlilik, çocuk vs çatlaklık olabilir bence de, benim yorumum.... 
Beyaz saçlı Seungri'nin olduğu bölüm solmaya yakın bir çiçek var birisiyle bir ömür geçirmek, ve yaşlanmak sembolize edilmiş, ama diğer bölümler çok anlamlı gelmedi bana. Size kalmış. 
Şarkıya çok bayılmıyorum ama dinletiyor da, sondaki nakaratı hariç güzel aslında benim için. 

From 9 to 5 / Japon Romantik Komedi (?) Dizisi

  From 9 to 5 adı itibari ile bir ofis komedisi çağrıştırıyor, öyle olduğunu düşünüyordum.  (Posterini görmemiştim tabi, baksanıza şuna : ( ...